Türkiye Araştırmaları Vakfı (TAV) Araştırmacısı Fatih Muslu, AA Analiz için hazırladığı yazısında, İsrail’in Suriye’yi istikrarsızlaştırmak amacıyla azınlıkları kullanma stratejisini ve bu stratejinin etkilerini ele aldı.
İsrail’in Gazze’deki saldırılarının sürdüğü bir dönemde, Suriye’de azınlıklar üzerine uyguladığı agresif politikalar önemli soruları gündeme getiriyor. İsrail, Suriye’de azınlıklar üzerinden neyi amaçlıyor? Suriye’de İsrail’in stratejik hedefleri neler? Bu soruların ortak yanıtı, İsrail’in Suriye’de güçlü bir merkezi otorite istememesidir. Yani, İsrail etnik ve dini grupları kullanarak istikrarlı bir Suriye’nin oluşumunu engellemeye çalışıyor. Bu çerçevede, azınlıklar hem bu istikrarsızlaştırma stratejisinin aracı hem de hedefi olarak karşımıza çıkmaktadır. Ceramana gibi Şam’a yakın ve Süveyda gibi Dürzi nüfus yoğunluklarıyla bilinen bölgeler, bu bağlamda dikkat çekici merkezlerdir. İsrail’in Dürzileri Şam yönetimine karşı kullanmak üzere desteklemesi, bölgedeki stratejik hedeflerini gözler önüne sermektedir. Ancak, Suriye’deki gelişmeler, Trump’ın gerçekleştirdiği Körfez turuyla birlikte değerlendirildiğinde, Netanyahu yönetiminin beklentilerini karşılamayabilir.
-İSRAİL’İN BEKLENTİSİ: İSTİKRARSIZ BİR SURİYE
Esed rejiminin 8 Aralık 2024’te çökmesi, İsrail için yeni bir dönemin kapılarını aralamıştır. Rejimin çöküşüyle birlikte Suriye’deki uzun süredir var olan statüko sona ererken, toplumsal dinamiklerin siyasal alanda yeniden şekillenmesi ihtimali belirmiştir. Ahmed Şara yönetiminin iç meşruiyet kazanma yolunda adımlar atmasıyla, Türkiye de bu süreçte önemli bir bölgesel aktör olarak öne çıkmıştır.
İsrail, bu yeni durumda bir strateji geliştirmiştir. Golan bölgesindeki askeri varlığını artırması, tampon bölgeler oluşturması, yüzlerce hava saldırısı gerçekleştirmesi ve stratejik öneme sahip silah depolarını hedef alması, Netanyahu yönetiminin yeni Suriye’ye bakış açısını göstermektedir. Başbakan Binyamin Netanyahu, Ahmed Şara yönetiminin gücü merkezileştirmesine, şiddet tekelini sağlamlaştırmasına ve uluslararası meşruiyet kazanmasına karşı durmaktadır. Burada, Suriye’nin etnik ve mezhebi çeşitliliği İsrail için özel bir önem taşımakta; İsrail, azınlıkları kullanarak Şara yönetimini zayıflatmayı hedefleyen politikalar izlemektedir. Bu durum, İsrail’in elinde kalan son araçlardan biri olarak yorumlanabilir.
İsrail’in yeni dönemdeki stratejik amaçları, azınlıklar üzerinden Şara yönetiminin meşruiyetinin zayıflatılması, etnik temelli otonom yapıların teşvik edilmesi ve Suriye’deki çatışma ortamının kalıcılaşması etrafında şekillenmektedir. Tel Aviv’in hedefleri, iki ana amaca dayanmaktadır. İlk olarak, Suriye’de toplumsal uzlaşmaya dayalı, istikrarlı bir yönetimin oluşumunu engellemek; ikinci olarak ise, Suriye’nin etnik ve mezhebi çeşitliliğinden fayda sağlamak. Bu stratejilerin ne ölçüde başarılı olacağı, Trump yönetiminin tutumuna ve Türkiye’nin sahadaki varlığına bağlıdır.
-DÜRZİLERİN POZİSYONU NE KADAR ÖNEMLİ?
Dini yapı itibarıyla güçlü bir ruhani lidere (Şeyhü’l Akl) bağlı olan Dürziler, dış aktörler açısından hem önemli bir hedef hem de olası bir destek unsuru olarak değerlendirilmektedir. İsrail, bu çerçevede, kendisine yakın bir Dürzi dini lider oluşturarak toplumu yönlendirme çabasında bulunmaktadır. Suriye’deki Dürzilerin parçalı yapısı, bu planların gerçekleştirilmesi için bir zemin sunmaktadır.
Şeyhü’l Akl, Dürzilerin dini ve hukuki yaşamına yön veren en yüksek otoritedir. Suriye, Lübnan, Ürdün ve İsrail’de dağınık olarak yaşayan Dürzi topluluklarının her birinin kendi Şeyhü’l Akl’ı bulunmaktadır ve bu makam birden fazla kişi tarafından temsil edilebilir. Suriye’deki bu liderlerin arasından Hikmet el-Heceri, Hammud Hannavi ve Şeyh Cerebua öne çıkmaktadır. El-Heceri, “Ukkal” sınıfına mensup olup, Suriye’deki Dürzilerin ruhani lideri kabul edilmektedir. Bu kişilerin İsrail’e olan bakış açıları farklılık göstermektedir; El-Heceri, İsrail’e daha yakınken, diğer iki lider, halkın talepleri doğrultusunda yeni Şam yönetiminin yanında yer aldıklarını ifade etmiştir. Ancak Dürziler açısından en büyük sorun, siyasi bir liderliğin henüz ortaya çıkmamış olmasıdır.
Lübnan’daki örnek olarak Velid Canbolat, Dürzi toplumunu bir arada tutarak, İsrail’in politikalarına karşı durabilmektedir. Suriye’de ise bu durum netlik kazanmamıştır. Son dönemde öne çıkan Dürzi askeri lider Laith Al-Balaous ise, siyasi liderlik için dikkat çekmektedir. Şam yönetiminin Dürzilere yönelik benimseyeceği kapsayıcı politikalar, bu süreci etkileyen önemli unsurlar arasında yer almaktadır. Suriye’de, kapsayıcı bir anayasa ile azınlıkların dış müdahalelere karşı korunmasını sağlayacak önlemlerin alınması büyük bir önem taşımaktadır.
-İSRAİL BAŞARILI OLABİLİR Mİ?
İsrail’in Suriye’ye yönelik politikasının gidişatı, birkaç ana faktöre bağlıdır. Öncelikle, Dürziler arasında bir siyasi liderin ortaya çıkışı, İsrail’in bölgedeki planlarını sekteye uğratabilir. Dürzilerin siyasi tutumu, Şam yönetimiyle kurulacak diyalog açısından kritik bir öneme sahiptir. Bu noktada, Şam yönetiminin atacağı adımlar, güvenlik ve ekonomik düzenlemelerin sağlanması ile ülkenin kapsayıcı bir anayasa etrafında birleştirilmesi gibi unsurlar önemlidir.
İkincisi, Trump yönetiminin Gazze’deki katliamlara karşı tutumu ve Netanyahu yönetimi üzerindeki baskısı belirleyici bir faktör olabilir. Trump’ın Netanyahu’ya yönelik “makul ol” tavsiyesi, daha somut adımlarla desteklenmelidir. Son olarak, Türkiye’nin Suriye’deki rolü ve bölgesel istikrara katkısı da göz ardı edilmemelidir. Türkiye’nin etkin müdahalesi ve Dürzilere vereceği destek, İsrail’in azınlıklar üzerinden yürütmeye çalıştığı politikaları sınırlandırabilir.


