İletişim Başkanı Fahrettin Altun, ünlü şair Necip Fazıl Kısakürek’i vefatının 42. yıl dönümünde andı.
Altun, sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımda şu ifadeleri kullandı:
“Tohum saç, bitmezse toprak utansın… Fikirleri ve şiirleriyle yeni nesillere yön çizen, medeniyet mücadelesine katkıda bulunan Üstat Necip Fazıl Kısakürek’i vefatının 42. yılında rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum.”
Necip Fazıl, sadece şiirler yazmakla kalmayıp, bir diriliş davasının temel taşlarını oluşturdu ve bir neslin ruhuna yön verdi. Bugün filizlenen tohumlar, onun cesaretle ektiği fikirlerin hala canlı bir şekilde sürdüğünün delilidir. Ruhu şad, mekanı cennet olsun.
Türk fikir, siyaset ve sosyal hayatında aksiyon ve dava adamı: Necip Fazıl Kısakürek
Necip Fazıl Kısakürek, 26 Mayıs 1904’te savcı Abdülbaki Fazıl Bey ve Girit muhaciri Mediha Hanım’ın çocuğu olarak dünyaya geldi. Çocukluğu, dönemin hakimlerinden olan büyükbabası Maraşlı Kısakürekzade Mehmet Hilmi Bey’in konağında geçti.
Okuma becerisini, 5-6 yaşlarında dedesinden öğrenen Kısakürek, gazete okuma alışkanlığını da erken yaşta edindi. Büyükannesi Zafer Hanım’ın etkisiyle roman okuma tutkusunu kazandı.
Mahalle mektebinde başlayan eğitim hayatı, Fransız Papaz Mektebi, Amerikan Koleji ve Rehber-i İttihad okullarıyla devam etti.
İlkokulu Heybeliada Numune Mektebinde tamamlayan ünlü şair, 1916 yılında Deniz Harp Okulu’na girdi. Tasavvuf ile ilk tanışıklığı, burada edebiyat öğretmeni İbrahim Aşki Bey’in kendisine verdiği eserlerle oldu.
Şair Nazım Hikmet ile aynı okulda eğitim gördü
Öğrencilik yıllarında “Nihal” adlı bir dergi çıkaran Kısakürek, şair Nazım Hikmet ile aynı dayanışma ortamında eğitim aldı.
Önemli batı edebiyatı yazarlarının eserlerini orijinal dillerinde okumaya özen gösterdi.
1918’de, tanıştığı ünlü yazarlarla birlikte Darülfünun Edebiyat Medresesi Felsefe Bölümü’nde eğitimine devam ederken, ilk şiiri “Yeni Mecmua” dergisinde yayımlandı.
Maarif Vekaleti’nin düzenlediği sınavı kazanarak Paris Sorbonne Üniversitesi’nde eğitim gören Kısakürek, 20 yaşında İstanbul’a dönüp ilk şiir kitabı “Örümcek Ağı”nı yayınladı.
“Kaldırımlar” eseri büyük ilgi gördü
Şairin 1928’de yayımladığı “Kaldırımlar” eseri, okurların dikkatini çekti. Bu dönemde ona atfedilen “bir mısrası bir millete şeref vermeye yeter” gibi ifadeler arttı.
1929’da Peyami Safa ve diğer edebiyatçılarla birlikte bohem hayatı yaşamış, 1930’da Ankara’ya geçerek “Hakimiyet-i Milliye” gazetesinde yazarken eğitim vermeye de devam etti.
1932’de “Ben ve Ötesi” adlı kitabını çıkaran Kısakürek, bu eserle 71 şiirine yer verdi.
Abdülhakim Arvasi ile tanışması dönüm noktası oldu
1934 yılında Abdülhakim Arvasi ile tanışması, Kısakürek’in eserlerinde tasavvuf düşüncesinin belirginleşmesini sağladı.
Sanat çevrelerinde “mistik şair” şeklinde anılmaya başlandı ve bu duruma karşı yazdığı “Tam 30 Yıl” başlıklı şiiri ile kendini ifade etti.
1935’te “Tohum” ve 1937’de “Bir Adam Yaratmak” eserleri, İstanbul Şehir Tiyatrolarında sahnelendi. “Tohum”, sanat çevrelerinde ilgi görse de halk arasında aynı ilgiyi bulamadı.
“Bir Adam Yaratmak” ise diyaloglarıyla büyük beğeni topladı ve Kısakürek’in “Türk Shakespeare’i” olarak anılmasına olanak sağladı. 1936’da “Ağaç” dergisini çıkardı ve dönemin entelektüellerini bir araya topladı.
1938’de yeni bir milli marş yazılması için yaptığı çalışmalarda “Büyük Doğu Marşı”nı ortaya çıkardı.
1941 yılında Fatma Neslihan Baban ile hayatını birleştiren Kısakürek, beş çocuğun babası oldu.
1939-1943 yılları arasında çeşitli eğitim kurumlarında dersler vererek genç nesillere ışık tuttu.
Atlara duyduğu özel ilgi ise “Dokuz yaşında ata bindim ve bir daha inmedim. Her binişimde büyüdüm ve her inişimde küçüldüm.” şeklindeki ifadeleriyle ortaya kondu. “At’a Senfoni” adlı eseri de bu ilginin ürünüdür.
Büyük Doğu dergisinde ünlü isimlerin yazılarına yer verildi
Eylül 1943’te yayımlanmaya başlayan “Büyük Doğu” dergisinde, Kısakürek düşünce sistemini “İdeolocya Örgüsü” köşesinde ele aldı.
Bu dergide farklı takma adlarla birçok yazısı yayımlandı. Dergi 1944’te kapatıldıktan sonra 1945’te yeniden yayımlandı ancak 1946’da yine kapatıldı. Kısakürek, derginin sahibi olan eşiyle birlikte tutuklandı.
1949’da “Büyük Doğu Cemiyeti”ni kuran Kısakürek, kısa süre sonra cezaevinden salıverildi ve yayınlarına devam etti.
1962’de “Çile” adlı eseri, şairin şiir mefkuresini ortaya koyan bir Baş eseri olarak kabul edildi. Bu eseri, Kısakürek’in diğer eserlerinden ayırt edilerek önem kazandı.
Sezai Karakoç’un tarifleriyle, Kısakürek’in şiiri, ben’in hiçlikle yaptığı ölümüne savaşın en etkili silahıdır.
1973’te oğlu Mehmed ile Büyük Doğu Yayınevi’ni kurdu
Büyük Doğu Hareketi ile geniş kitlelere ulaşıp 1963’te Türkiye genelinde konferanslar vermeye başlayan Kısakürek, yurt dışına da açıldı.
1973’te oğlu Mehmed ile birlikte Büyük Doğu Yayınevi’ni kurarak eserlerinin düzenli yayınını gerçekleştirdi.
1980’de “Sultanu’ş Şuara” unvanını aldı
Kısakürek, 1975’te mücadelesinin 40. yılı dolayısıyla jübile yapıldı. 1980’de “Sultanu’ş Şuara” unvanını alarak, Türk edebiyatında önemli bir yere sahip oldu.
Ödülleri arasında Kültür ve Turizm Bakanlığı Büyük Ödülü, Milli Kültür Vakfı Armağanı ve Türkiye Yazarlar Birliği “Üstün Hizmet Ödülü” yer aldı.
Şiirlerinde ve eserlerinde Türk kültürünün farklı yönlerini inceleyerek önemli bir miras bıraktı. “Bir Adam Yaratmak” eseri 2002’de televizyona, “Reis Bey” ise 2017’de sinemaya uyarlandı.
Türk edebiyatının önemli eserlerinden biri kabul edilen “Bir Adam Yaratmak” eseri, Sinema filmine aktarılacak. Engin Altan Düzyatan, filmde “Hüsrev” karakterine hayat verecek. Filmin yönetmenliğini Murat Çeri üstlenecek.
Kısakürek, hem şiirleriyle hem de Türk fikir, siyaset ve sosyal hayatına bıraktığı izlerle tarihe geçmiştir.
Şeker hastalığı nedeniyle 25 Mayıs 1983’te Erenköy’deki evinde hayatını kaybeden Kısakürek, cenaze namazında Türkiye’nin dört bir yanından gençlerin katılımı gözlemlendi. Naaşı, Fatih Camisi’nde kılınan namazın ardından Eyüp Sultan Mezarlığı’na defnedildi.