1. Haberler
  2. Dünya
  3. ABD’nin Nükleer Programdaki Gizli Rolü Açığa Çıktı

ABD’nin Nükleer Programdaki Gizli Rolü Açığa Çıktı

featured

Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail, 12 günlük savaş boyunca İran’ın nükleer tesislerine yönelik saldırılarda bulunmalarına rağmen, ABD’nin İran’a gönderdiği araştırma reaktörünün ülkenin nükleer programındaki sembolik önemi dikkate değerdir. Bu durum, güncel çatışmaların gölgesinde, tarihsel bağların incelenmesine yol açtı.

İsrail ve İran arasındaki on iki günlük savaşın ardından varılan ateşkesin belirsizliği hâlâ sürerken, ABD basını, İran’ın nükleer programının şekillendirilmesinde ABD’nin rolünü irdelemeye başladı. The New York Times’ın haberine göre, Tahran’daki Araştırma Reaktörü, geçmişteki ilişkilerin önemli bir anıtı olarak karşımıza çıkıyor. 1960’larda, dönemin ABD Başkanı Dwight D. Eisenhower’ın “Barış için Atomlar” adlı programı çerçevesinde İran’a gönderilen bu reaktör, ekonomik modernizasyon ve Soğuk Savaş dönemindeki siyasi manevralar açısından önemli bir aşamayı temsil ediyor.

Günümüzde bu reaktör, İran’ın uranyum zenginleştirmesi üzerinde doğrudan bir etki sağlamaktan uzaktır. Ancak uzmanlar, Pakistan gibi bazı ülkelerin, İran’ın nükleer silah kapasitesine ulaşmasında ABD kadar sorumluluk taşıdığını belirtiyor. Gazeteye göre, Tahran’daki reaktör, nükleer teknolojinin İran’a kazandırılmasında bir nevi anıt işlevi görüyor.

“BARIŞ İÇİN ATOMLAR” NASIL ORTAYA ÇIKTI?

Eski bir silah kontrol yetkilisi, İran’a sağlamış oldukları başlangıç kitleri hakkında yaptığı açıklamada, “O dönem nükleer yayılma konusunda endişelerimiz pek fazla değildi. Bu nedenle nükleer teknolojinin aktarımı konusunda seçici davranmadık. Diğer ülkeleri de bu alana çekmeye çalıştık” ifadelerini kullandı. Eisenhower’ın Aralık 1953’te Birleşmiş Milletler’de yaptığı konuşma, “Barış için Atomlar” programının doğuşunu teşkil etti. Bu konuşmasında, Sovyetler Birliği ile nükleer silah yarışının tehlikelerine dikkat çekerek, nükleer enerjinin daha yapıcı bir şekilde kullanılmasını savundu.

Tarihçiler, Eisenhower’ın bu programla ABD’nin yürütmekte olduğu nükleer silahlanmanın üstünü örtmeyi amaçladığını öne sürüyor. O dönemde Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarının geliştirilmesinde rol oynamış bilim insanlarından etkilendiği düşünülüyor.

İRANLI BİLİM İNSANLARI ABD’DE EĞİTİM GÖRDÜ

Gazetenin yorumuna göre, Eisenhower yönetimi bu programı, aynı zamanda Soğuk Savaş bağlamında stratejik bir hamle olarak görüyordu. İsrail, Pakistan ve İran gibi ülkelere, bilim, tıp ve enerji gibi barışçıl amaçlarla nükleer bilgi ve ekipman sağlandı. İran, 1967 yılında ABD tarafından sağlanan araştırma reaktörünü aldığı dönemde, Şah Muhammed Rıza Pehlevi yönetimindeydi. Pehlevi, ABD destekli bir darbeyle 1953’te iktidara gelmiş, daha sonra eğitim için İsviçre’ye gitmişti.

“Barış için Atomlar” programından sonra, Pehlevi nükleer enerji için büyük bütçeler ayırdı. Dönemin genç İranlı bilim insanları, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde (MIT) özel nükleer eğitim programlarına katıldılar. 1970’lerde kapsamını genişleten İran, Avrupa ile de nükleer anlaşmalara yöneldi. 1974 yılında Pehlevi, Paris’te Fransız hükümetiyle, beş nükleer reaktör alımına dair milyar dolarlık bir anlaşma imzaladı.

“BU, ABD’NİN YARDIMININ BİR SONUCU DEĞİL”

The New York Times’a göre, İran, 1968 yılında Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması’nı imzalamaya ABD’nin teşvikiyle karar vermişti. Ancak aynı zamanda, Washington’da Pehlevi’nin niyetleriyle ilgili kuşkular artmıştı. 1978’de Carter yönetimi, İran’ın sekiz Amerikan reaktörü satın almasına dair antlaşmada değişiklik talep etti. Yeni düzenlemeyle, İran’ın bu reaktörlerde kullanılan yakıtı nükleer silahlar için işleyemeyeceği belirtilmişti.

Söz konusu reaktörler hiçbir zaman İran’a ulaştırılmadı ve 1979 yılında İran İslam Devrimi ile birlikte Şah’ın rejimi yıkıldı. Humeyni liderliğindeki yeni yönetim, başlangıçta nükleer programla ilgilenmedi. Ancak 1980’li yıllarda Irak ile olan savaşın ardından nükleer enerjinin stratejik önemini yeniden değerlendirmeye başladılar. Bu süreçte İran, nükleer programı için yönünü doğuya, Pakistan’a çevirdi. Pakistanlı bilim insanı Abdul Qadeer Khan, İran’a santrifüj satışı gerçekleştirdi.

Bill Clinton ve Barack Obama dönemlerinde Beyaz Saray’ın üst düzey nükleer yetkilisi olarak görev yapmış Gary Samore’a göre, İran’ın santrifüj edinmesi, nükleer programın küresel bir kriz haline gelmesinin ana nedenidir. Samore, İran’ın zenginleştirme sürecinin ABD yardımlarıyla ilgili olmadığını, İranlıların santrifüj teknolojisini Pakistan’dan alarak kendi santrifüjlerini geliştirdiklerini belirtiyor. Ancak bu santrifüjler, geçmişte ABD tarafından oluşturulan nükleer altyapı üzerinden çalıştırılmıştır.

ABD’nin Nükleer Programdaki Gizli Rolü Açığa Çıktı
Yorum Yap
Bizi Takip Edin
KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.