MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, gündeme dair önemli bir yazılı açıklama gerçekleştirdi.
Bahçeli’nin açıklamalarında, Terörsüz Türkiye sürecinin yanı sıra komisyon çalışmaları ve diğer bölgesel meseleler ön plana çıktı.
Bahçeli, şu ifadeleri kullandı:
Saf ahlak, saf akıl ve samimi mizaç, güçlü irade ile birleştiğinde, siyaset ve düşünce insanları içinde bulundukları dönemin bilincini yansıtır. Bu titiz yaklaşım sayesinde sorun çözme kültürünün daha etkin bir şekilde işler hale gelmesi ve devlet-millet dayanışmasının en yüksek düzeyde gerçekleşmesi kaçınılmazdır.
Cumhur İttifakı, milli ve manevi değerlerle ahlaki, tarihi ve milli sorumluluğuna sadık kalarak Türkiye’nin temel sorunlarına dik bir duruşla müdahale etmektedir. Geçmişten gelen kronik ve yönetilen meselelerin, daha fazla göz ardı edilemeyeceği açıktır. Türk milleti, gelecekteki umutlarının gerçeğe dönüşeceğine olan inancını, Cumhur İttifakı’nın cesur ve kararlı mücadelesiyle pekiştirmiştir.
“Devrin Türk milletinin devri olduğu vurgusu”
Artık geçmişin köhne usul ve yöntemleri ile devam edilmeyecek, yeni dünyanın Türk yorumu Türkiye Yüzyılı olarak şekillenecektir. Devrin Türk milletinin dönemi olduğu gerçeği pekişmiştir.
Bu dönem, aynı zamanda barış, kardeşlik, istikrar ve huzur dönemi olarak ilerleyecektir. Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı tüm bireyler eşit ve onurlu bir birlikteliğin parçası olma hakkına sahiptir. Bu bağlamda, Türk ve Kürt halkları arasındaki sarsılmaz birliğe gölge düşürme girişimleri başarısızlığa uğramıştır. Milli irade, şanlı bir destekle “Terörsüz Türkiye” hedefinin arkasında dimdik durmaktadır.
“Yeni Yüzyıl köklü huzur ve barış dönemi olacaktır”
Yeni Yüzyıl, köklü huzur ve kalıcı barışın simgesi olacaktır. Siyonist emellerin etkileri yok olacaktır. “Terörsüz Türkiye” hedefi doğrultusunda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kurulan “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” çalışmaları sürmektedir.
Bu komisyonun belirlenen yol haritası doğrultusunda faaliyetlerine devam etmesi elzemdir. Ancak bu süreçte görev alanı dışına çıkarak siyasi ve ideolojik amaçlar gütme girişimleri son derece yanlış bir yaklaşım sergilemektedir.
PKK’nın silah bırakma süreçlerinin sabote edilmesi veya buna müdahil olunması, iyi niyetle izah edilemez. Bazı meslek kuruluşlarının ve CHP’nin önderliğindeki siyasi sabotaj girişimleri, “Terörsüz Türkiye” hedefiyle büyük bir çelişki oluşturmaktadır.
Bu komisyonun çalışmalarını yoğunlaştırması, belirlenen hedeflere odaklanarak ilerlemesi, beklenen olumlu gelişmeleri getirecektir. PKK’nın kongreye giderek tasfiye sürecini tamamlaması, bir grup PKK’lı unsurun silahlarını 11 Temmuz’da imha etmesi, temkinli bir iyimserlik yaratmıştır. Ancak bugüne kadar süren belirsizlikler ve zaman kazanma stratejileri de dikkat çekmektedir.
“SDG/YPG için sürülen muafiyet yoktur”
Lağvedilen PKK terör örgütüne mensup unsurların SDG/YPG’ye katılıp katılmadığı henüz netleşmemiştir. 27 Şubat 2025’teki “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısı, bölücü terör örgütünün tüm bileşenleri için geçerli olmalıdır.
SDG/YPG, bu çağrının kapsamından muaf tutulmamaktadır. Terör örgütü bileşenlerinin söz konusu çağrı çerçevesinde bağlılık gösterip göstermeyeceği, Siyonist emellerin mi yoksa İmralı’nın mı daha etkili olacağı kısa süre içerisinde netleşecektir. PKK’nın liderliğinde bulunan İmralı’ya SDG/YPG’nin bağlı kalması, bölgesel barış için önem arz etmektedir.
Israil, Suriye’nin bölünmesi konusundaki hedeflerinden vazgeçmemektedir. SDG/YPG’nin bu bağlamda, İsrail’in etkisi altında olduğu görülmektedir. YPG’li terörist başı Mazlum Abdi’nin devam eden ateşkesin sürdürülemeyeceğine dair açıklamaları, düşmanca niyetlerin varlığını göstermektedir.
ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack, Suriye ile ilgili olarak “Tek millet, tek halk, tek ordu, tek Suriye” vurgusunu yaptıktan sonra, SDG’yi tanımamanın gerekliliğini ifade etmiştir. PKK ile ilişkili olmayan diğer oluşumlar ise, “IŞİD karşıtı savaşta müttefiklerimiz” olduklarını belirtmektedir. Ancak bunun yan etkileri, kaygı verici bir hal almıştır.
“İsrail, Suriye’nin bütünlüğüne kast etmektedir”
Soykırımcı İsrail, Suriye’nin siyasi ve toprak bütünlüğüne yönelik tehdit oluşturmaktadır. Bu durum, sadece Suriye için değil, Türkiye için de önemli bir güvenlik tehditi oluşturmaktadır. Türkiye’nin Suriye politikası ise, net bir çerçevede şekillenmiştir.
Bu ülkenin siyasi ve toprak bütünlüğü, temel önceliklerimiz arasındadır. Bunda bir taviz vermek, doğurabileceği tehlikeler açısından ciddi sonuçlar doğurabilir. Suriye için önerilen çözüm önerilerinin, maske altında bölünme ve bölücülük amacı taşıdığı görülmektedir. SDG/YPG’nin özerklik talepleri, birer siyasi oyun haline dönüşmüştür.
Gelecekte, Suriye’de ya huzur ve barış hakim olacak, ya da parçalanmış bir ortamda iç çatışmalar yaşanacaktır.
Netanyahu’nun “Suriye’de kiminle mücadele ettiğimizin farkındayım” sözleri, Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin ne denli kötüleştiğini açıkça ortaya koymaktadır. Türkiye Cumhuriyeti, bu duruma karşı stratejik bir duruş sergilemektedir.
Bu direniş, son derece değerlidir. Cumhurbaşkanımızın ve bakanlıkların tutumları, hem iç barışa hem de bölgesel huzura büyük katkı sağlamaktadır. Türkiye, komşu coğrafyalarda yaşanan olumsuz durumlara karşı gerekli güç ve caydırıcılığı elinde bulundurmaktadır.
SDG/YPG’nin Suriye yönetimiyle yaptığı mutabakata uyması, aksi takdirde Ankara ve Şam iş birliği ile askeri müdahale kaçınılmazdır. “Terörsüz Türkiye, Terörsüz Bölge” hedefi, büyük bir tarihi kararın ifadesidir. Bu kararın altını oyanlar, sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kalacaklardır. Kürt kardeşlerim, bu oyunun farkındadır.
Hiçbir Kürt, Siyonizm’in tuzaklarına düşmeyecek, soykırımcı emellere alet edilmeyecektir. Türkiye’de yaşayan tüm etnik gruplar, kardeşçe bir arada yaşama iradesine sahiptir ve dayanışma içinde hareket edecektir.
CHP Genel Başkanı’nın Sinop’ta yaptığı konuşma, akıl dışı bir durum ve büyük bir skandal içermektedir. Özgür Özel’in “Kurtuluş Savaşı’nı kazanmak istiyorum” şeklindeki beyanı, ciddi bir sağlıklı düşünceden uzak ve düşündürücüdür. Demokrasiden bahseden, fakat partimizi hedef alan bu söylemler, sadece siyasi bir zafiyeti temsil etmektedir.
Sivil siyaset ve demokratik mücadele geçmişini öne süren bir partinin liderinin, düşman kimdir sorusuna açıklık getirmesi gerekmektedir. Kendi dışındakileri düşman gören bir anlayış, tarihi bir yanılgıdır.
Özgür Özel’in siyasi tutumları ve ifadeleri, saptırmalardan başka bir şey değildir. Bu tür eleştiriler, Türkiye’nin milli savunma alanındaki ilerlemelerini baltalamaya yönelik sonuçlar doğuracaktır. Özgür Özel’in görüşleri, emperyalist güçlerin etkisi altında kalmış, yanıltıcı bir söylem gibi görünmektedir.
“CHP, siyasi olarak çökmüştür”
Bu siyasi zihniyetin öncelikle büyük rüşvet ve yolsuzluk davalarıyla yüzleşmesi gerekmektedir. Bu davaların adaletle sonuçlanması, kamu vicdanının beklentisidir. CHP’nin durumu, toplumda ciddi bir güvensizlik yaratmıştır. Cumhur İttifakı, Türkiye’nin geleceğini inşa etmek ve ulusal egemenliği korumak sorumluluğunu üstlenmektedir.