Günlük yaşamda, zaman zaman kendinizi “Ben neden buradayım?” veya “Bu durumu istemiyorum ama buna katlanmak zorundayım…” şeklinde sorgularken buluyor musunuz? Örneğin, yorgun bir günün ardından bir arkadaşınız, sizinle buluşmak için ısrar ediyor. Durumu açıklayıp başka bir zaman görüşeceğinizi söyleyebilecekken, yine de buluşmaya katılmayı tercih ediyorsunuz.
Kendimize zaman ayırmak veya belirli etkinlikleri ertelemek, çoğu kişi için gerektiğinde oldukça yararlı bir davranış olabilir. Ancak, bu alanı açmak, bazı bireyler için zorlu bir süreç haline gelebilir. Özgürlüğümüzü ifade etmek için kullanmamız gereken “HAYIR” kelimesi, her ne kadar basit görünse de, bazıları için kaygı verici bir engel oluşturmaktadır.
HAYIR MI? EVET Mİ?
Hayır demek, çoğu zaman kişisel özgürlüğü korumak adına atılabilecek önemli bir adımdır. Ancak bireyler ne zaman “Hayır” demeleri gerektiği konusunda belirsizlik yaşadıklarında, sınırlarını belirleme konusunda da güçlük çekebilirler. Bu durumda, farkında olmadan yapılan sınır ihlalleri zamanla üzerlerinde bir baskı oluşturur.
Bu özgürlüğün temelinin çoğu zaman küçük yaşlarda aile ile kurulan ilişkilere dayandığı söylenebilir. Sınırların net ve istikrarlı olduğu bir aile ortamında büyüyen bireyler, güven duygusunun sağladığı olumlu etkilerle daha sağlıklı bir benlik bilinci geliştirirler. Böylece, kendi sınırlarını çizme ve bu sınırları koruma konusunda daha az sorun yaşarlar.
‘’Hayır” demekte zorlanan bireyler genellikle:
Kendi önceliklerini belirlemekle ilgili zorluklar yaşar ve çevrenin beklentileri doğrultusunda yaşamaya çalışabilirler. Herkesi memnun etme çabası, zamanla bireyin üzerinde bir baskı oluşturur. Bu baskı, görünmez bir bulut misali zamanla bireyi olumsuz etkiler. Sınırlarının aşındığı bir süreçte, bireyin hem psikolojik hem de fiziksel anlamda yıpranması kaçınılmaz hale gelir.
‘’HAYIR” DİYEMEMENİN AĞIRLIĞI
“Hayır” diyememek, bireyin ilişkilerindeki alma-verme dengesini bozan bir faktör olarak öne çıkar. Bu durum özellikle iş hayatında ve özel ilişkilerde oldukça dikkatli olunması gereken bir meseledir. İş ortamında “Hayır” diyemediklerinde, bireyler kendi sorumlulukları dışında ek yükler almak zorunda kalabilirler. Uzun vadede bu durum, bireyin kendi işlerine olan odak ve verimliliğini azaltır.
Özel ilişkilerde ise, “Hayır” diyemeyen kişi kendini çoğu zaman gözden ırak hissedebilir. Sürekli bir tarafın isteklerinin ön planda olması, ilişkinin dengesini bozabilir ve bu da bireyin tükenmesine yol açabilir. Sonuç olarak, bu durum bireyin kendi duygularını anlamasını ve ifade etmesini zorlaştırır.
“Hayır” diyebilmek bir kuvvet olarak değerlendirilmeli ve bu gücün nasıl kullanıldığı üzerine düşünülmelidir. Birey, sınırlarını tanıdıkça ve hangi durumlarda esneklik gösterebileceğini bildikçe, kendi önceliklerini belirlemenin getirdiği huzuru keşfedebilir.
Kendi ihtiyaçlarımızı önceliklendirmek sınır koymanın ilk adımıdır. “Ben ne istiyorum?” sorusu, bencillik olarak algılanmamalıdır. Kendi ihtiyaçlarımıza ve sınırlarımıza göre hareket etmek, bizi bencil yapmaz; aksine, kendi yaşamımızda denge sağlamanın bir yoludur. Unutmamak gerekir ki, ihtiyaçlarımızı sürekli görmezden gelmek, zamanla bizi tüketip işlevselliğimizi yitirmemize neden olabilir.