Birinci Dünya Savaşı’nın ardından, ülkelerin bağımsız para politikalarını belirleme eğilimleri doğrultusunda ve Kurtuluş Savaşı ile elde edilen siyasi bağımsızlığın ekonomik alanda da güçlendirilmesi amacıyla bir merkez bankası kurulmasına yönelik çalışmalar hız kazandı.
Bu konu ilk kez 1923 İzmir İktisat Kongresi’nde tartışıldı. Özellikle “milli devlet bankası” kurulması önerisi dikkat çekti.
1927 yılında Maliye Bakanı Abdülhalik Renda’nın sunduğu merkez bankası kurulmasına yönelik kanun taslağı kabul edildi. Kuruluş aşamasında, diğer ülkelerin merkez bankalarından da görüş alındı. 1928 yılında ise Hollanda Merkez Bankası Başkanı Dr. Gerard Vissering Türkiye’ye davet edildi.
Dr. Vissering, İstanbul’daki görevini tamamlayarak “Türkiye’de Nakit İstikrarı ve Bir Merkezi İhraç Bankası Tesisi” adlı raporunu sundu. Raporda, hükümete bağlı olmayan, bağımsız bir merkez bankasının gerekliliği vurgulandı. Bir yıl sonra, Türk lirasının istikrarının sağlanması adına İtalyan uzman Kont Volpi de Türkiye’ye çağrıldı.
Bu gelişmelerin ardından, hükümet merkez bankası kurulması için gerekli yasal çerçeveyi oluşturmak üzere harekete geçti. Lozan Üniversitesi’nden Prof. Leon Morf’un katkılarıyla Merkez Bankası yasası hazırlandı.
Tasarının Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından 11 Haziran 1930’da onaylanmasının ardından, 1715 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu 30 Haziran 1930’da Resmî Gazete’de yayımlandı.
Farklı kurum ve kuruluşların yürüttüğü işlevlerin tek elde toplanmasıyla, 3 Ekim 1931’de faaliyete geçen Merkez Bankası, 94. yıldönümünü kutluyor.
Banknot Matbaası Kuruldu
İkinci Dünya Savaşı’nın olumsuz etkilerinin hissedildiği 1940’lı yıllarda, Türkiye Merkez Bankası kamu finansman açığını kapatmaya yönelik uygulamalar gerçekleştirdi. 1950’li yıllarda büyümeyi ve hızlı kalkınmayı desteklemek amacıyla Merkez Bankası kaynakları kullanıldı. Hazine’ye kısa vadeli avans imkânı sunularak, Banka kaynakları kamu hizmetine açıldı. Bu dönemde önemli bir gelişme ise, 1955 yılında banknot matbaasının kurulması ve 1958’de ilk banknotların basılmaya başlaması oldu.
1960’lı yıllarda yaşanan planlı ekonomi dönemi ile birlikte, Merkez Bankası, ekonomik koşullar ve sanayi gelişimi doğrultusunda genişlemeci para politikaları izlemiş ve kamuya kaynak sağlamaya devam etmiştir. Bu dönemde kambiyo kontrolü uygulamalarının büyük bir kısmı da Merkez Bankası’na devredilmiştir.
1211 Sayılı Kanun
İkinci Dünya Savaşı sonrası dünya genelinde yaşanan değişikliklere uyum sağlamak ve Merkez Bankası’nın etkinliğini artırmak amacıyla 14 Ocak 1970’de 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu kabul edildi.
Böylece Merkez Bankası, yeni bir döneme adım atarak, dönemin ekonomik ve merkez bankacılığı alanındaki yeniliklerini yansıtan bir yapıya kavuştu. Kanun, Banka’nın yasal statüsü, organizasyon yapısı ve yetki ile görevlerinde köklü değişiklikler getirdi. Ayrıca, anonim şirket statüsü korunan Merkez Bankası’nın sermayesi 15 milyon liradan 25 milyon liraya çıkarıldı ve Hazine’nin sermaye payının yüzde 51’den az olmaması gerektiği hükmü eklendi.
1211 sayılı kanun ile birlikte “Guvernörlük” adında yeni bir makam oluşturuldu. Dış ilişkiler ve protokol alanındaki denklik sağlanması amacıyla verilen bu göreve ilk olarak Naim Talu atandı. Guvernörlük yanında, Başkan ve Başkan yardımcılarından oluşan “Yönetim Komitesi” isimli yeni bir karar alma organı kuruldu; 8 üyeli İdare Meclisi ise 6 üyeli Banka Meclisi’ne dönüştürüldü.
Ayrıca, Merkez Bankası’nın görev ve yetkilerinde de önemli yenilikler getirildi. Hazine’ye verilebilecek kısa vadeli avans miktarının üst sınırı, yıllık bütçe ödeneklerinin yüzde 15’i oranında yükseltildi.
1980 Sonrası Dönem
1980’lerde yaşanan ekonomik gelişmeler, hem Türkiye hem de Merkez Bankası açısından bir dönüşüm dönemini başlattı. 24 Ocak 1980’de açıklanan kararlar Türkiye ekonomisinde yapısal değişiklikler için önemli bir başlangıç oldu.
Finansal serbestleşme süreci ile birlikte, para ve kur politikalarının TCMB tarafından piyasa koşullarına uyumlu bir şekilde yürütülmesi için gerekli altyapı hazırlanmış ve mevduat, kredi faizleri piyasa şartlarıyla belirlenmeye başlamıştır. Türk parası, yabancı paralar karşısında değersizleşmiş ve sabit kur rejimi sona erdirilmiştir. TCMB, 1983’te altın ve döviz rezervlerini etkin bir şekilde yönetme yetkisi elde etmiştir. 1987’de açık piyasa işlemlerine başlanarak modern para ve döviz piyasalarının kurulmasına öncülük edilmiştir.
1989 yılında Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı karar ile ekonomik birimlerin dövizle işlem yapmalarına izin verilmiş ve Türk lirası konvertibl ilan edilmiştir. 1990 yılı ise Banka’nın ilk kez kamuoyuna duyurduğu para programı ile döviz kurları ve faiz oranlarındaki istikrarın sağlanması hedeflenmiştir.
21 Nisan 1994 tarihinde Hazine’nin Merkez Bankası kaynaklarını kullanımı konusunda sınırlamalar getirilmiştir. 1997 yılında imzalanan bir protokolle ise Hazine’nin TCMB’den kısa vadeli avans kullanması tümüyle yasaklanmıştır.
Banka, 2001’de Araç Bağımsızlığına Kavuştu
Merkez Bankası’nın 1995-1999 yılları arasında izlediği politika, finansal piyasalarda istikrarı amaçlıydı. Enflasyonun kontrol altına alınamaması nedeniyle 2000 yılında yeni bir döviz kuruna dayalı istikrar programı uygulamaya konuldu. Ancak yılın son dönemlerindeki güven kaybı ve 2001’de patlak veren kriz, bu programın sonunu getirdi. 22 Şubat 2001 tarihinde döviz kurları dalgalanmaya bırakılmıştır.
Kriz sonrası, 25 Nisan 2001’de Merkez Bankası Kanunu’nda önemli değişiklikler yapılarak fiyat istikrarı, TCMB’nin temel hedefi olarak belirtildi. Bu kapsamda, TCMB’nin para politikası uygulamalarını ve kullanacağı araçları belirleme yetkisi doğrudan kendisine verildi. Böylelikle banka, araç bağımsızlığına sahip oldu. Hükümetin büyüme ve istihdam politikalarını desteklemek, Banka’nın fiyat istikrarı amacıyla çelişmemek kaydıyla hükme bağlandı.
Finansal istikrarın sağlanması, Banka’nın destekleyici hedefi olarak belirlendi. Bu çerçevede, Banka’nın Hazine ve diğer kamu kuruluşlarına avans vermesi, kredi açması ve bu kuruluşların borçlanma araçlarını birincil piyasadan satın alması engellendi. Bu sayede, Banka’nın kamu finansman ihtiyacı için bir kaynak olmasının önüne geçildi.
Para politikası stratejilerinin ve karar alma mekanizmalarının kurumsallaşması amacıyla Para Politikası Kurulu (PPK) bu dönem içerisinde oluşturulmuştur.
Paradan 6 Sıfır Atıldı
2002 yılı itibarıyla, modern bir para politikası stratejisi olarak enflasyon hedeflemesi rejimine geçiş yapıldı. Örtük enflasyon hedeflemesinin uygulandığı 2002-2005 yılları arasında gerekli ön koşulların oluşturulmasına yönelik çalışmalar yürütüldü.
Merkez Bankası’nın teknik ve kurumsal altyapısı güçlendirilirken, yenilikçi tahmin modelleri geliştirildi ve veri seti genişletildi. Ayrıca, Araştırma Genel Müdürlüğü, Araştırma ve Para Politikası Genel Müdürlüğü olarak yeniden yapılandırıldı ve etkili iletişim politikaları sağlamak üzere İletişim Genel Müdürlüğü kuruldu.
2005 yılından itibaren, politika kararlarının öngörülebilirliğini artırmak amacıyla bir yıllık PPK toplantı tarihleri belirli bir takvim çerçevesinde önceden duyurulmaya başlandı. Bütün bu süreçlerin ardından 2006 yılında açık enflasyon hedeflemesi rejimi uygulamaya alındı.
1 Ocak 2005’te Türk lirasından 6 sıfır atılarak Yeni Türk Lirası ve yeni kuruşlar tedavüle çıkarıldı. 1 Ocak 2009’da “yeni” ifadesi kaldırılarak, yenilenen tasarım ve boyutlarla Türk lirası banknot ve kuruşları dolaşıma sunuldu.
1211 sayılı Merkez Bankası Kanunu uyarınca, Merkez Bankası hisse senetleri (A), (B), (C) ve (D) olarak dört sınıfa ayrılmıştır. (A) sınıfı hisse senetleri yalnızca Hazine’ye, (B) sınıfı Türkiye’de faaliyet gösteren milli bankalara, (C) sınıfı hisse senetleri ise 15 bin hisseyi geçmemek koşuluyla milli bankalar dışındaki diğer bankalarla imtiyazlı şirketlere verilmiştir. (D) sınıfı ise Türk ticaret müesseseleri ile Türk vatandaşlığını haiz tüzel ve gerçek kişilere tahsis edilmiştir.
Hâlihazırda Banka’nın sermayesi 25 bin lira olarak 250 bin adet hisseye ayrılmıştır. Geçen yıl sonu itibarıyla Merkez Bankası sermayesinin yüzde 55,12’si (A) sınıfı, yüzde 23,25’i (B) sınıfı, yüzde 2,51’i (C) sınıfı ve yüzde 19,12’si (D) sınıfı hisselerden oluşmaktadır.
Banka, nitelikli insan kaynağı, köklü kurum kültürü ve güçlü teknik kapasitesiyle fiyat istikrarını sağlama ve sürdürme çalışmalarını sürdürmektedir.
Kuruluştan Bugüne Başkanlar
Kuruluşundan itibaren 27 kişi, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası başkanlığı görevini üstlenmiştir.
İlk başkan olan Selahattin Çam, 1931-1938 yılları arasında bu görevi yürütmüştür. Çam’ın ardından görev alan Merkez Bankası başkanları ise şunlardır:
“Kemal Zaim Sunel (1938-1949), Mehmet Sadi Bekter (1949-1950), Osman Nuri Göver (1951-1953), Mustafa Nail Gidel (1953-1960), Memduh Aytür (1960), İbrahim Münir Mostar (1960-1962), Ziyaettin Kayla (1963-1966), Naim Talu (1967-1971), Memduh Güpgüpoğlu (1972-1975), Cafer Tayyar Sadıklar (1976-1978), Hakkı Aydınoğlu (1979-1981), Osman Şıklar (1981-1984), Yavuz Canevi (1984-1986), Rüşdü Saracoğlu (1987-1993), Dr. Bülent Gültekin (1993-1994), Yaman Törüner (1994-1995), Gazi Erçel (1996-2001), Süreyya Serdengeçti (2001-2006), Durmuş Yılmaz (2006-2011), Doç. Dr. Erdem Başçı (2011-2016), Murat Çetinkaya (2016-2019), Murat Uysal (2019-2020), Naci Ağbal (Kasım 2020-Mart 2021), Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu (Mart 2021-Haziran 2023), Dr. Hafize Gaye Erkan (Haziran 2023-Şubat 2024), Dr. Yaşar Fatih Karahan (Şubat 2024-devam ediyor).”