Cumhurbaşkanı Erdoğan, Güney Afrika’dan dönüş yolunda, Murat Çiçek ve Star Gazetesi Yazarı Halime Kökce’nin de aralarında bulunduğu gazetecilerin sorularını yanıtladı.
GENEL DEĞERLENDİRME
Değerli basın mensupları, sizleri en içten selamlarımla karşılıyorum. G20 Liderler Zirvesi’ni Güney Afrika Cumhuriyeti’nin ev sahipliğinde başarıyla tamamladık. “Dayanışma, Eşitlik, Sürdürülebilirlik” teması altında gerçekleştirilen bu 20. zirvenin, insanlık adına hayırlara vesile olmasını umuyorum. Basın toplantımızda bu konularla ilgili kapsamlı bir değerlendirmede bulunmuştum, dolayısıyla burada detaylarla tekrar ilgilenmek istemiyorum. Zirve’nin Afrika kıtasında ilk kez yapılmış olması bizler için büyük bir memnuniyet kaynağı. Türkiye’nin Afrika ülkeleriyle ilişkilerini geliştirme konusundaki kararlılığı malumunuzdur. Bu zirve, bu anlamda son derece kıymetlidir ve Türkiye, kıtadaki iş birliğini her alanda güçlendirme hedefini sürdürecektir.
Zirve sırasında, Gazze’deki insani krizden iklim değişikliği, sürdürülebilir kalkınma ve yeşil dönüşüme kadar pek çok kritik konuya değindik. Ülkemizin bu meselelerdeki tutumunu ve politikalarını kayda geçirme fırsatını bulduk. Gazze’deki kardeşlerimizin maruz kaldığı zulüm ve sıkıntılar, gündemimizin öncelikli maddesiydi. Vahşetle dolu iki yılın ardından sağladığımız ateşkesin korunması ve yeniden inşa çalışmalarının önemi üzerinde durduk. Ayrıca, en az gelişmiş ülkelerin 2030 Birleşmiş Milletler sürdürülebilir kalkınma hedeflerinde geri kalmamaları için gerekli mali desteğin sağlanması gerektiğini vurguladık. “Kimseyi geride bırakmama” ilkesinin uluslararası topluma kılavuzluk etmesi gerektiğinin altını çizdik. MIKTA (Meksika, Endonezya, Güney Kore, Türkiye, Avustralya) liderleri olarak bir araya geldik ve G20 üyesi MIKTA ülkeleriyle iş birliğimizi güçlendirme kararlılığında olduğumuzun altını çiziyoruz. G20 Johannesburg Zirvesi’nin tüm insanlığa hayırlı olmasını diliyorum; şimdi sizlerden gelen sorulara geçiyorum.
SORU – G20’nin ilk toplantısının konusu olan “Kimseyi geride bırakmadan kapsayıcı ve sürdürülebilir iktisadi büyüme” bağlamında, Türkiye ve dünya için yeni ekonomik tedbirler nelerdir?
Öncelikle, oturum başlığı yalnızca bir slogan değil, küresel adalet arayışının ta kendisidir. Son birkaç yıl, dünya ekonomisi için birçok olumsuz etkene sahne oldu. Salgın, çatışmalar, ticaret savaşları, iklim krizi ve doğal felaketler gibi zorluklarla karşı karşıya kaldık. Türkiye de bu süreçlerden etkilendi; fakat zorlu sınavların üstesinden gelerek hızla toparlanıyoruz. Ülkeler, dünya üzerindeki olumsuz gelişmelerden hızlıca etkilenebiliyor. Bu nedenle, küresel sürdürülebilir kalkınmanın sağlanabilmesi için kararlı ve toplumsal adımlar atılmalıdır. Bu noktada uluslararası platformlarda ve bireysel görüşmelerimizde işbirliğini önemsiyor, ülkelerin birbirlerini “kazan-kazan” anlayışıyla desteklemeleri gerekliliğini vurguluyoruz. Ekonomilerimizi çeşitlendirerek krizlere karşı direnci artırmalıyız. Artık enerji güvenliği bir lüks değil, stratejik bir zorunluluk haline gelmiştir. Kapsayıcılık da bu bağlamda kritik bir öneme sahiptir. Sadece sınırlı birkaç ülkenin kazanç sağlaması anlayışı sürdürülebilir bir çözüm değildir; daha adil bir dünya için büyük devletlerin, insanı merkezine alan politikalarını samimiyetle uygulaması gerekmektedir.
SORU – Gazze’deki barış planının Trump’a ait olduğunu ve ateşkesin garantörlüğünün de onun elinde olduğunu ifade ettiniz. Trump nezdinde bir girişimde bulunmayı düşünüyor musunuz? Netanyahu’yu nasıl durdurabilirsiniz?
Uluslararası toplumun kararlı ve tutarlı bir irade ortaya koyması, Netanyahu’yu durdurma konusunda önem taşımaktadır. Kendisi, verdiği sözleri bir çırpıda çiğneyen ve göz göre göre cinayet işleyen bir anlayışa sahiptir. Artık herkes, İsrail’in insani söylemlerinin gerisinde yatan gerçekleri anlamış olmalıdır. Hamas, bu provokasyonlara karşı sabırlı kalabilmekte ve ateşkese bağlılık göstermektedir. Bu ateşkesin tam olarak uygulanması gerekliliği son derece önemlidir. Filistinliler, Gazze’deki insani felaketle mücadele ederken, onlara destek olmak tüm ülkelerin sorumluluğudur. Özellikle, İsrail’i bu pervasız davranışlara iten ülkelerin artık sorumluluk almaları gerekir. Birleşmiş Milletler, bu konuda üzerine düşeni yapmamıştır ve bundan sonra da etkili adımlar atması elzemdir. İsrail’e yönelik diplomatik baskının artırılması ve insani yardımların kesintisiz ulaşımının sağlanması acil bir gereklilik haline gelmiştir. Türkiye olarak, Gazze meselesindeki kararlılığımızı sürdürüyoruz.
SORU – Netanyahu’nun pervasızlığı karşısında uluslararası tepki yok. Suriye’deki askerlerini ziyaret etti ve Türkiye’yi hedef alan açıklamalarda bulundu. Bu çelişkili tutumu nasıl yorumluyorsunuz?
İlk olarak, Suriye’nin toprak bütünlüğü bizim için esastır. Suriye halkının kaderine kendi kararını vermesi gerektiğine inanıyoruz. Suriye’deki karışıklıkların ağır sonuçlarını en iyi bilen ülke Türkiye’dir. Türkiye’nin milli güvenliği söz konusu olduğunda daha önce attığımız adımlar herkesin malumudur. Karşılaştığımız herhangi bir tehdide karşı gerekli adımları atmakta kararlıyız. Bizim amacımız, Suriye, Irak ve Lübnan başta olmak üzere tüm bölgelerde barış, huzur ve güvenliği sağlamak. İsrail yönetimi, attığı her adımın hukuksuz olduğunu bilmektedir. Türkiye’nin ne yaptığını takip etmek çok daha önemlidir. Stratejik önceliklerimiz doğrultusunda gereken her adımı atmayı sürdüreceğiz.
SORU – ABD Başkanı Donald Trump’ın Ukrayna’ya sunmuş olduğu 28 maddelik barış planı hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu plan hakkında uzlaşma sağlanabilir mi?
Ukrayna’da barış için bir zemin oluşturmak, uzun zamandır üzerinde durduğumuz bir konudur. Donald Trump ile bu konuda farklı vesilelerle düşüncelerimizi paylaştık. Adil bir barışın kaybedeni olmayacağına inanıyoruz ve ulaşmanın yolunun müzakereden geçtiği kanaatindeyiz. Ortaya konulan barış planının zemin oluşturup oluşturmayacağı tartışmalara yol açsa da, uzlaşma imkanı vardır. Planın tarafların meşru beklentilerini karşılayacak şekilde düzenlenmesi ve yeni istikrarsızlıklar doğurmamasına dikkat edilmesi gerekmektedir. Pozitif bir gündemle, tarafların mutabık kaldıkları konular üzerinden başlatılan müzakereler kalıcı bir çözüm sağlayabilir. Adil ve kalıcı barış, müzakere ile geliştirilecek önerilerle mümkün olacaktır. Türkiye, geçmişte İstanbul’da oynadığı rolü, yine sergilemeye hazırdır.
SORU – Mecliste kurulan Milli Birlik ve Dayanışma Kardeşlik Demokrasi Komisyonu’nun İmralı’ya gitme kararını CHP’nin o heyette yer almama kararıyla birlikte nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cumhur İttifakı olarak, Terörsüz Türkiye hedefleri çerçevesinde çalışmalara devam ediyoruz. Bu süreçte MHP ile yakın bir diyalog halindeyiz ve terör bela ile mücadelede elimizden geleni yapıyoruz. Meclisteki komisyon, farklı siyasi partilerin sürece katılımını sağlamak amacıyla önemli bir adım olmuştur. Sayın Meclis Başkanımızın öncülüğünde, bu komisyon önemli işlere imza attı ve biz de destek verdik. Terörsüz Türkiye sürecini, gündelik siyasi tartışmalardan uzak tutmak için gayret ettik. Komisyonun aldığı yeni karar, sürecin önünü açacak önemli bir adım olarak değerlendiriyoruz. Komisyon adına Hatay Milletvekilimiz Hüseyin Yayman’ı görevlendirdik. Kendisi bu konuda deneyim sahibidir ve partimiz adına çalışmalara katılacaktır. Terörsüz Türkiye hedefine ulaşana kadar kararlılıkla ve cesaretle hareket etmeye devam edeceğiz.
SORU – Belediyelerin imkan ve kaynaklarının suç örgütleri tarafından kullanıldığına dair tespitler var. Bu duruma nasıl bir müdahalede bulunmalısınız? CHP’nin eski genel başkanının söylemleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Belediyeler, halkın emanetidir ve onların kaynaklarının doğru şekilde kullanılması devletin temel görevidir. Kimsenin bu emanete el uzatmasına izin vermeyeceğiz. Eğer birileri bu sistemden yararlanarak yolsuzluk yapıyorsa, o yolları kesinlikle kapatırız. CHP’nin durumu belirsizdir; kendisi de partisini saran sorunlardan rahatsızdır. Rüşvet ve hırsızlık konularında kaygılar taşımaktadır. Bugün CHP’nin gündemi, yargı önündeki iddialardan dikkatleri başka tarafa çekmek, kendi içindeki sorunları örtmektir. Umarız, CHP bu sorunlardan kurtulabilir.
SORU – Deprem bölgesinde 350 bin konut teslim edildi. Ancak muhalefet, verilen sözlerin tutulmadığını iddia ediyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yıllardır muhalefetin gözlerini gerçeklerden kaçırdığını vurguluyoruz. Son olarak deprem bölgesinde 350 bininci konutun teslimatını yaptık. Bu büyük bir başarıdır. Asrın felaketi olarak nitelendirilen olayın ardından şehirlerimizi ayağa kaldırma çabalarımız ortadadır. Ancak muhalefet, bu durumu yanlış anlamaya devam ediyor. Hatırlayın, seçim döneminde depremzedelere nasıl hakaretle yanıt verdiklerini. Şu an, hizmet verebilecek bir altyapıları dahi yokken, bizi eleştirmeleri beklenemez. Milletimiz, bu süreçte yapılan her şeyi her zaman hatırlayacaktır.
SORU – Dünyada yeni ittifaklar oluşurken, Türkiye’nin öne çıkabileceği stratejik alanlar nelerdir?
Türkiye, bölgemizin parlayan yıldızıdır. Ülkemizin potansiyelinin farkındayız ve bunu harekete geçirmek için adımlar atıyoruz. Yüksek teknoloji, enerji ve araştırma-geliştirme gibi alanlarda yerli üretim kapasitemizi artırmak öncelikli hedeflerimizdendir. Kendi tankımızı, uçağımızı ve insansız hava aracımızı üretme çabasındayız. Bunun yanı sıra aile yapısını korumak ve aileye yönelik saldırıları önlemek de çok önemlidir. Geleceği düşünürek hareket ediyoruz ve nesillerimize daha iyi bir Türkiye devretmek için çalışıyoruz.


