Prof. Dr. Ömer Bolat, akademik kariyerinin yanı sıra sivil toplum ve iş dünyasında uzun süredir üst düzey görevlerde bulunmuş bir isimdir. Bu tecrübesi, Türkiye’nin ticaret politikasına yeni ve farklı bir bakış açısı kazandırmıştır. Ticaret Bakanlığı, tüketici hukukundan borsa ve kooperatiflere, dış ticaret ve e-ticarete kadar geniş bir sorumluluk alanına sahiptir.
Ticaret Bakanı Ömer Bolat, Türkiye’nin ticarete dair yeni vizyonunu ve küresel dinamiklerin Türk ekonomisine etkisini Star Gazetesi Yazarı Cüneyd Altıparmak ile yaptığı röportajda değerlendirdi.
-Cüneyd Altıparmak: Akademi dünyasından gelen bir bakan olarak, bilimsel düşünce karar alma süreçlerinize nasıl yansıyor? Sivil toplum geçmişiniz, iş yönetim tecrübeniz ve bakanlığınız var. Masanın her yönünü gören birisiniz…
Prof. Dr. Ömer Bolat: Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından bakanlık görevi tevdi edilmeden önce akademik hayatımda ve sivil toplumda bulundum. İktisadi Kalkınma Vakfı’nda 1981 yılından itibaren yer aldım, 1993’te MÜSİAD genel sekreterliğine geçerek burada da genel başkan yardımcılığı ve genel başkanlık yaptım.
İş dünyasındaki bu görevlerim, yurt içinde ve dışında iş insanlarımızla birlikte topluma fayda sağlayacak projeler yürütmemizi sağladı. Hedefim her zaman toplumsal faydayı ön planda tutmak ve ülkemize katkı sunmak oldu.
İş dünyasındaki farklı pozisyonlarım, ülkemizin ticaret vizyonuna ve değişen küresel ticaret dinamiklerine dair pratik bir gözlem yapmamı sağladı. Bugün Ticaret Bakanlığı görevini yürütürken, bu birikimimi Cumhurbaşkanımızın liderliğinde Türkiye Yüzyılı vizyonuna hizmet edecek şekilde kullanmaya çalışıyorum.
-Durumun daha iyi anlaşılması kolaylaşıyor haliyle.
Kesinlikle… Bu, Ticaret Bakanlığı’nda ele aldığımız konuları daha iyi kavrayıp etkin çözümler üretmemize, iş dünyası ile sürekli ve güçlü bir koordinasyon içerisinde hareket etmemize olanak tanıyor.
İş dünyasının ihtiyaç ve beklentilerine hızlı ve doğru yanıt verme yeteneğimizi geliştirdiğini belirtmekte fayda var.
Bakanlık görevimizdeki ana hedefimiz; milletimize hizmet etmek ve bakanlığımızın sorumluluğundaki tüm alanlarda doğru, adil ve kapsayıcı politikalar üretmektir.
Her ne kadar deneyim sahibi bir alan olsa da, içinde bulunduğumuz pozisyon bizi daha derin düşünmeye ve adım atarken tüm bileşenleri gözetmeye zorunlu kılıyor. Milletimizin menfaati ve ülkemizin uzun vadeli çıkarları her şeyin üzerinde olmalıdır.
-Son yıllar, oldukça fazla küresel krizle anılmakta. Özellikle pandemi, bölgesel çatışmaların arttığı bir dönemdeyiz. Koruma eğilimleri dünya ticaretinde nasıl bir yansımaya yol açıyor?
Tarihsel süreçte, korumacılığın dönem dönem artıp azaldığını gözlemliyoruz. Ancak son yıllarda bu eğilimlerin daha belirgin hale geldiği kesin. Pandemi sonrası tedarik zincirlerinde yaşanan kırılmalar, ülkeleri daha korumacı bir yaklaşıma sürüklüyor. Bu durum, küresel ticaretin serbestleşmesi ile çelişiyor ve yeni bir denge arayışını da beraberinde getiriyor.
-Bu durum, çözülebilir mi? Ya da sizin öngörüleriniz neler?
Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), uluslararası ticaretin kurallarını korumada hâlâ önemli bir kurum olarak karşımızda. DTÖ kapsamında, Balıkçılık Sübvansiyonları Anlaşması, 15 Eylül 2025’te yürürlüğe girecek.
Küresel ticareti etkileyen çevresel konular ve KOBİ’ler gibi pek çok alanda müzakereler devam ediyor. Bu nedenle, sistemin işleyişi henüz tam olarak netleşmiş değil.
Artan korumacılığın, bölgesel iş birliklerini güçlendirmesi ise bir gerçektir. Global krizlerin etkilerini azaltmak isteyen bölgeler, kendi iç dengelerini sağlamaya çalışıyorlar. Türkiye de bu yeni durumu dikkatlice değerlendiriyor.
-Türkiye de bu stratejileri uygulamakta mı?
Kesinlikle. Türkiye, coğrafi konumunun avantajlarıyla, siyasi ve ekonomik bağlarını güçlendirerek ilerliyor. Türk-İslam dünyasında dost ülkelerle dayanışmamız artarak devam ediyor. İslam İşbirliği Teşkilatı ve Avrupa Birliği ile olan ilişkilerimizi güçlendiriyoruz.
Son dönemde, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar ile Serbest Ticaret Anlaşmaları yürürlüğe girdi. Azerbaycan, Özbekistan ve Pakistan ile de çeşitli anlaşmalar güncellenerek iş birliğimiz artırılmakta. Avrupa Birliği ile olan ilişkilerimizi de kuvvetlendiriyoruz.
Bu sürecin ülkemiz aleyhine olmaması için “ticari diplomasi” yürütüyoruz. Hem küresel hem de ikili düzeyde çok yönlü stratejiler ile bu süreci yönetiyoruz.
– Terse dönüşme durumu nedir? Açabilir misiniz?
Ülkemiz iş birliğini güçlendirmek için adımlar atarken, diğer devletlerin de benzer girişimlerde bulunduğunu gözlemliyoruz. Türkiye aleyhine oluşabilecek ticaret sapmalarını önlemek için ticaret diplomasisi faaliyetlerimiz önem kazanıyor.
Özellikle Türk Devletleri Teşkilatı önemli bir platform haline geldi. Türk Dünyası’nın ekonomik ve ticari alanlarda entegrasyonu bakımından stratejik bir zemin sunuyor. TDT, ortak tarih ve kültürümüzün güçlü bir temsilcisidir.
Bu dönemde, küresel tedarik zincirleri ile güvenli ve sürdürülebilir bir sistemin oluşturulması önceliğimizdir. Türk Cumhuriyetleri, bu bağlamda belirleyici paydaşlardır.
-Son bir yılda Türk Devletleri Teşkilatında yoğun temaslar yapıldı mı?
Evet, Türk Devletleri Teşkilatı bünyesindeki ticari iş birliğini güçlendirmek adına yapılan toplantılar yoğunluk kazandı. Bişkek’teki son toplantıda, bu konudaki kararlılığımızı yineledik.
2025’teki “Bölgesel Barış ve Güvenlik” temalı zirve, Türk Dünyası’nın barış ve ekonomik entegrasyon konusundaki iradesini güçlendirdi. Türkiye, bu süreçlere yön veren temel aktör olarak pozisyonunu güçlendiriyor.
-Dijital dönüşüm her alanı kapsamışken, e-ticaretin büyümesiyle tüketici hakları da nasıl bir değişim yaşıyor? Türkiye’de ne gibi düzenlemeler gündemde?
Bu alanda yürüttüğümüz çalışmalar son dönemlerde arttı. 2025’te Mesafeli Sözleşmeler Yönetmeliği’nde bazı düzenlemelere gittik. Tüketicilerin cayma hakkı ile ilgili süreçleri daha da iyileştirdik.
Özellikle elektronik ürünlerde cayma hakkının kullanımını güvence altına alan yeni düzenlemeler yapıldı. Böylece tüketicilerin hakları daha etkin korunuyor.
Ayrıca, 2026’da yürürlüğe girmek üzere tüketici uyuşmazlıklarına dair arabuluculuk süreçleri ile ilgili yeni bilgiler de formda zorunlu tutulacak.
Tüketicilerin korunmasına yönelik düzenlemelerle birlikte, adil ve dürüst ticareti özendirmek en büyük amacımız. Bu doğrultuda çalışmalarımızı devam ettiriyoruz.
-Tüketici Hakem Heyetleri ve Mahkemeleri’nin iş yükü artırıyor. Arabuluculuk bu süreçleri nasıl etkiliyor?
Tüketici hakem heyetleri, uyuşmazlıkların çözümünde önemli bir rol üstleniyor. Yargı dışı çözüm mekanizması olarak, hızlı ve adil bir çözüm sunuyor. Bu mekanizma, yargı üzerindeki iş yükünü hafifletiyor.
-Tüketici hakem heyetleri bugüne kadar kaç uyuşmazlık çözmüştür?
Şu ana kadar yaklaşık 19 milyon uyuşmazlık başarıyla sonuçlandırılmıştır. Tüketici hakem heyetlerine yapılan başvuruların büyük bir bölümü elektronik ortamda gerçekleşiyor ve bu yıl başvuru sayıları oldukça yüksektir.
-2025’ten bahsettiğimizde durum nedir?
2025 itibarıyla, tüketici hakem heyetlerine yapılan başvuru sayısı 733.395 olarak kaydedilmiştir. Bu başvuruların büyük bir kısmının kısa süre içerisinde karara bağlanması sağlanmıştır. Yeni sistem ile bu süreyi önemli ölçüde kısaltmayı başardık.
Bu süreçleri daha etkili ve ulaşılabilir hale getirmek için yeni sistemler üzerinde çalışıyoruz. Tüketicilerin hak arayışlarını daha hızlı ve etkin bir şekilde sonuçlandırmayı hedefliyoruz.
-Avrupa Birliği’nin Yeşil Mutabakatı Ticaret hukukun da birtakım değişiklikler yaratacak. Türkiye’nin bu uyum sürecini nasıl yönlendirecek?
AB ile ticaretin geleceği büyük ölçüde sürdürülebilirlik ve yeşil dönüşüm üzerine şekillenecek. Türkiye, bu süreci aktif bir şekilde takip ediyor. 2019’daki Yeşil Mutabakatın ardından, bu yeni politikalara adapte olmaya başladık.
AB’nin belirlediği sera gazı emisyon hedefleri doğrultusunda, Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması 1 Ekim 2023’te yürürlüğe girdi. Üretim aşamasındaki emisyonların raporlanması gerekecek.
Hazırlanan düzenlemelerin dezavantaj yaratmaması adına sektörlerimizin hızlı bir şeklide dönüşüm sürecine dahil olması büyük önem taşımaktadır.
-Yeşil Mutabakata uyum projesi ile bu süreçte firmalara rehberlik edecek misiniz?
Ticaret Bakanlığı olarak, ihracatçı firmalarımızla bu süreçte birlikte hareket etmek ve rehberlik yapmak en büyük amacımız. “Yeşil Mutabakata Uyum Projesi Desteği” adında bir program geliştirdik.
Responsible® Programı, şirketlerin sürdürülebilirliğe yönelik dönüşüm süreçlerini desteklemek üzere oluşturulmuştur. Bu süreçte firmalarımızın farkındalığını artırmayı hedefliyoruz.
-Responsible® Programı nasıl işliyor?
Program, üç aşamadan oluşmaktadır. İlk aşamada mevcut durum analizi yapılırken, ikinci aşamada firma ihtiyaçlarına yönelik destek sağlanmaktadır. Üçüncü aşamada ise projelerin başarısı izlenerek raporlanmaktadır.
-Destekten yararlanmak için firmaların ne yapması gerekiyor?
Firmaların bu destekten yararlanabilmesi için belirli kriterleri karşılaması yeterlidir. Şu anda 106 firmanın destek alması sağlanmıştır ve bu sayı artırılacaktır.
-Yeşil Mutabakat Eylem Planı mevcut mu?
2021’den bu yana bu konu Bakanlığımızın gündemindedir ve dokuz stratejik alanda 81 eylem belirlenmiştir. Eylem Planı’nın güncellenmesi ve uyum süreçleri devam etmektedir.
Bakanlık olarak amacımız; Yeşil Mutabakat uyum sürecini ticaretimiz için bir imkan haline dönüştürmek ve sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak üzerine stratejilerimizi oluşturmaktır.
-Bazı alanlarda ticaret hukuku eğitimi ne şekilde güçlendirilmeli?
Ticaret hukuku eğitimi, sadece mevzuat bilgisi değil, aynı zamanda iş dünyasının dinamiklerini anlamayı da gerektirir. Hukuk eğitimlerinde uygulamaya yönelik derslerin yanı sıra, müzakere, sözleşme tasarımı gibi konulara da yer verilmelidir.
Dijital dönüşüm süreci hukukun da gelişimini etkilemektedir. Öğrencilerin dijital sistemlerle tanıştırılması, meslek yaşamlarında büyük bir avantaj sağlayacaktır.
Ayrıca etik konusunun da önemine vurgu yapmak gerekir. Hukukçuların diğer disiplinlerle de iletişim kurabilme yeteneği geliştirilmelidir.
Bunların yanında ticaret hukuku derslerinin yaygınlaştırılması, sektörlerin de bu bilgi birikiminden yararlanmalarına katkıda bulunacaktır.
-Türkiye’nin ticaret geleceğini hangi kavramlarla tanımlarsınız?
Ticaretin e-ticaret boyutuna odaklanmalıyız. Ticarette, küresel düzeyde tek kutupluluktan çok kutupluluğa bir geçiş gözlemleniyor. Korumacılığın artacağı öngörüsü de gelecekteki önemli bir yanı olacak.
İklim değişikliği, tüketimi ve tedarik zincirlerini de etkileyerek ticaretin yeniden şekillenmesine yol açacak. Türkiye, bu değişimleri iyi değerlendirmek için adımlarını bu doğrultuda atmaktadır.
Ülkemiz, değişim ve dönüşüm sürecine hazır ve bu konuda dikkatli bir duruş sergiliyor. Rekabet gücümüzü artırmayı hedefliyoruz.
-Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Söyleşiniz için teşekkür ediyorum. 2002’de 36,1 milyar dolarlık mal ihracatımızı, 2024’te 261,8 milyar dolara yükseltmiş bulunmaktayız. Bu yıl Eylül ayında mal ihracatımız, %3,1 artış göstererek toplamda 270,2 milyar dolara yükseldi.
Bütün bu ivmeyi daha yukarılara taşımak için çalışıyoruz. Tüm iş dünyasına kapımız açık ve birlikte daha iyi adımlar atmayı hedefliyoruz.
PROF. DR. ÖMER BOLAT KİMDİR?
1963 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Ömer Bolat, lisans eğitimini 1984 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası Ekonomik İlişkiler bölümünde tamamladı. Yüksek lisans eğitimini Amsterdam Üniversitesi ve Kiel Üniversitesi’nde gerçekleştirdi. Doktorasını Marmara Üniversitesi’nde yaparak, 2014’te doçent, 2019’da profesör unvanı aldı. 2015-2020 yılları arasında İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi’nde ders vermiştir. 2020 yılından itibaren İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapmaktadır.
1982-1993 yılları arasında İktisadi Kalkınma Vakfı’nda uzman araştırmacı olarak görev aldı, 1993’te MÜSİAD’a geçmiş olup burada çeşitli yöneticilik görevlerinde bulundu. Ekonomi alanında önemli çalışmalara imza atmış, birçok vakıf ve dernekte aktif olarak yer almıştır. 4 Haziran 2023 tarihinde Türkiye Ticaret Bakanı olarak atanmıştır. İyi derecede İngilizce, Almanca bilmektedir. Evli ve iki çocuk babasıdır.


