🎧 Radyo Daldal Hemen Dinle 🎶
  1. Haberler
  2. Dünya
  3. Korku Filmleri: Kaygıyı Azaltmanın Yolu!

Korku Filmleri: Kaygıyı Azaltmanın Yolu!

featured

Araştırmalar, korku filmlerinin yalnızca heyecan yaratmakla kalmayıp zihinsel anlamda da sakinleştirici bir etki sağladığını gösteriyor. Güvenli bir ortamda deneyimlenen korkunun, beynin gerçek hayattaki belirsizliklere karşı dayanıklılığını artırmaya yardımcı olduğu ortaya konuyor.

Korku filmleri yalnızca kalp atışlarını hızlandırmakla kalmıyor; aynı zamanda izleyicilerine sakinleştirici bir deneyim sunuyor.

Yapılan çalışmalara göre, korku hissinin güvenli bir ortamda yaşanmasının, bireylerin gerçek hayattaki kaygı ve belirsizliklerle başa çıkma yeteneklerini geliştirmelerine katkı sağladığı belirleniyor.

İnsanların korkutucu sahneleri izlemekten vazgeçememesi, yüzyıllardır filozofların ve psikologların ilgisini çeken bir olgu olarak biliniyor.

BBC televizyonuna açıklamalarda bulunan Avustralya’daki Monash Üniversitesi ve Toronto Üniversitesinden araştırmacı Mark Miller, bu durumu “korkunun paradoksu” şeklinde tanımladı.

Miller, “Aristoteles bile bizlerin tehlikeli ve tiksindirici durumlarla karşılaşmaktan kaçınma eğiliminde olmamıza rağmen onlara karşı bir çekim hissettiğimizi belirtmiştir” dedi.

Bilim insanları, bu çelişkinin beynin belirsizlikle baş etme yönteminin bir yansıması olduğunu ifade ediyor.

Korku filmleri, tehlikeli bir durumun simülasyonunu sunarak beynin potansiyel tehditlere nasıl tepki vereceğini pratik etmesine olanak tanıyor.

Bu tür bir prova, bireyin gelecekteki stresli durumlarla başa çıkma becerisini güçlendirebiliyor.

HAYATTA KALMA PROVASI OLARAK KORKU

Arizona Eyalet Üniversitesinden psikolog Coltan Scrivner, korkuya duyulan bu ilgiyi “morbid merak” şeklinde tanımlıyor.

Scrivner, korku hikâyelerinin insan kültürü içerisinde 4 bin yıl önce yazılmış Gılgamış Destanı ile başladığını ve bu hikâyelerin hayatta kalma becerilerini geliştiren bir oyun işlevi üstlendiğini vurguluyor.

Scrivner’ın yaptığı araştırmalar, insanların korku filmlerini üç ana motivasyonla izlediğini ortaya çıkarmıştır.

Birinci gruptaki “adrenalin tutkunları”, korkunun yarattığı bedensel tepkiden zevk alıyor.

İkinci grup “beyaz yumruklular” ise korkunun üstesinden gelmenin sağladığı güç hissini arıyor.

Üçüncü grup “karanlıkla başa çıkanlar” ise korkuyu, dünyadaki şiddet ve tehlikeleri anlamanın bir yolu olarak değerlendiriyor. Bu grup için korku filmleri, kaygı ve depresyonla baş etmede bir nevi zihinsel prova niteliği taşıyor.

Scrivner, aynı eğilimlerin Danimarka’nın Vejle kentindeki Dystopia adlı korku evinde yapılan saha çalışmalarında da gözlemlendiğini belirtiyor. Ayrıca pandeminin en yoğun döneminde yapılan bir araştırma, korku filmi sevenlerin kaygı ile başa çıkma kapasitelerinin daha yüksek olduğunu göstermektedir.

BEYİN İÇİN GÜVENLİ BİR TEHDİT SİMÜLASYONU

Mark Miller, beynin sürekli olarak çevreyi tahmin etmeye çalışan bir “öngörü motoru” gibi işlev gördüğünü ifade ediyor.

Korku hikâyeleri, bu tahmin sistemini geliştirmenin ideal bir ortamını sunuyor.

Miller, “Korkunun yoğun bir şekilde hissedildiği o ideal seviyede kalmak, beynin gelecekteki belirsizliklere daha iyi hazırlanmasını sağlıyor” şeklinde konuştu. Bu süreçte korkunun, bir öğrenme aracı haline geldiği ifade ediliyor.

Film izlerken hissedilen stres gerçek bir tehlike olmadığı için birey, korkusunu yönetme imkanı buluyor.

İzleyici, filmi durdurma, uzaklaşma veya gözlerini kapama gibi yöntemlerle süreci kontrol edebiliyor ve böylece beyin, korku tepkilerini yeniden ayarlıyor.

KAYGIYLA BAŞA ÇIKMADA KORKUNUN ROLÜ

Coltan Scrivner, korku hikâyelerinin terapötik bir potansiyeli barındırabileceğini de öne sürüyor.

Korku, bireyin kendi korkularıyla yüzleşmesini ve duygularını düzenleme becerisini artırmasına yardımcı olabiliyor. Hollanda’da geliştirilen MindLight adlı video oyununun bu yöntemi başarıyla uyguladığı görülüyor.

Bu oyunda, oyuncuların sakin kalma düzeyi, kontrol ettikleri karakterin önündeki ışığın parlaklığını belirliyor. Klinik deneylerde, bu oyunu oynayan çocukların kaygı düzeylerinde gözle görülür bir azalma yaşandı.

Scrivner, benzer bir biçimde korku filmlerinin de güvenli bir ortamda korkuyla yüzleşmeyi öğretmesi sayesinde günlük kaygıları azaltabileceğini ifade ediyor.

Scrivner, “Korku, kontrollü bir ortamda duygusal dayanıklılığın provasını yapma fırsatı sunar” diye ekliyor.

KORKUDAN HUZURA GİDEN YOL

Korku filmlerini izlemekten hoşlanmayanlar için Scrivner, başlangıçta kitapların daha uygun bir alternatif olabileceğini öneriyor. Yazılı anlatılar, okuyucunun hayal gücünü daha iyi kontrol etmesine olanak tanıyor.

Ayrıca, korkunun birçok alt türü olduğundan, kişisel ilgi alanlarına hitap eden hikâyeler bulmak oldukça mümkün.

Korku filmleri izlemek, sadece ürkütücü bir deneyim olmanın ötesinde, insan zihninin karmaşık doğasını anlamaya yönelik bir egzersiz olarak da öne çıkıyor.

Korkunun kalp atışlarını hızlandırırken aynı zamanda zihni nasıl sakinleştirebildiği, insan beyninin çelişkilerle başa çıkma becerisini gözler önüne seriyor.

Bu bağlamda korkuya yaklaşmanın en sağlıklı yolu, onu kontrol edebilmek ve kendi yararımıza kullanmak olabilir.

Korku Filmleri: Kaygıyı Azaltmanın Yolu!
Yorum Yap
Bizi Takip Edin