Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, Brezilya’nın Belem kentinde devam eden Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 30. Taraflar Konferansı (COP30) etkinlikleri kapsamında Genel Kurul Salonu’nda (Plenary Amazonas) bir konuşma yaptı. Murat Kurum, Ulusal Katkı Beyanı’nın yalnızca bir politika belgesi olarak algılanmadığını, insanlık adına bir taahhüt olarak görüldüğünü ve bu çerçevede en etkili şekilde uygulandığını ifade etti.
İklim değişikliğinin geri döndürülemez bir noktaya doğru ilerlediğine işaret eden Bakan Kurum, bu sorunun çevresel etkenlerden çok daha fazlasını etkilediğini vurguladı. Kurum, şu ifadeleri kullandı:
“İklim değişikliği, elde ettiğimiz tüm kazanımları tehdit eden boyutlara ulaşmıştır. Türkiye Cumhuriyeti olarak, iklim değişikliği konusundaki tarihsel sorumluluğumuz sınırlı olsa da, Paris Anlaşması kapsamındaki ortak hedeflerimize ulaşmak için iklim kanunumuz ile birlikte bu alandaki kararlılığımızı sürdürüyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız, New York’ta gerçekleştirilen İklim Zirvesi’nde 2035 hedefimizi açıkladılar. Yeni emisyon senaryolarımıza göre, 2030 için belirlenen 695 milyon ton emisyonu, 2035 yılına kadar 643 milyon tona indirmeyi hedefliyoruz.”
Bakan Kurum, enerjiden sanayiye, ulaşımdan atık yönetimine kadar her sektörde yeşil dönüşüm vizyonu ile 2053 net sıfır emisyon hedefine kararlılıkla ilerlediklerinin altını çizerek, “Ulusal Katkı Beyanımız, yenilikçi ve politikalarla uyumlu, düşük karbonlu ve iklime dirençli bir gelecek inşa etmeyi amaçlıyor. Bu yaklaşım, toplumun her kesimini kapsıyor.” şeklinde değerlendirmede bulundu.
COP31 Adaylığı Devam Ediyor
Kurum, Türkiye’nin her fırsatta iklim eylemindeki azmini, liderliğini ve işbirliğindeki samimiyetini açıkça gösterdiğini dile getirdi. Türkiye’nin sorunları bölgesel değil, küresel bir sorumluluk anlayışıyla ele almaya devam ettiğini ekleyerek, şu şekilde konuştu:
“Bu duruşumuzu daha güçlü bir şekilde sergilemek amacıyla, 2022 yılında COP31 adaylığımızı duyurduksa, Türkiye olarak sadece tek bir bölgenin değil, özellikle Afrika ve Pasifik gibi kırılgan bölgelerin ihtiyaçlarını da göz önüne alan, kimseyi dışlamayan, adil ve hakkaniyetli bir Taraflar Konferansı’na ev sahipliği yapmayı arzuluyoruz. Gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya ve güçlü ekonomiler bırakmak için işbirliğimizi artırabileceğimiz bir konferans diliyorum.”


