Rusya-Ukrayna Savaşı sonrası enerji ve güvenlik krizleriyle boğuşan Avrupa Birliği (AB), Donald Trump’ın yeniden ABD Başkanı olmasıyla birlikte zorlu bir süreçten geçiyor.
ABD-Çin ticaret savaşları ve Çin’in küresel ticarette artan etkisi, AB’nin yeni stratejiler geliştirmesine neden oluyor.
Bu dönüşüm sırasında AB, tedarik güvenliğini sağlamak amacıyla istikrarlı ve yakın ortaklara yönelirken, Türkiye’nin Orta Koridor üzerindeki stratejik konumu, ulaştırma altyapısı ve sanayi kapasitesi, onu önemli bir seçenek haline getiriyor.
AB-TÜRKİYE İLİŞKİLERİ LOJİSTİK SEKTÖRÜ İÇİN YENİ FIRSATLAR SUNUYOR
Küresel düzenden bölgesel işbirliklerine geçişin hızlandığı bu yeni jeopolitik ortamda, AB ile Türkiye arasındaki entegrasyonun lojistik sektörü için stratejik fırsatlar sunabileceği öngörülüyor.
Uzmanlar, uzun süredir revizyon bekleyen Gümrük Birliği’nin yeniden gündeme gelmesi ve 6 yıl aradan sonra gerçekleştirilen AB-Türkiye Yüksek Düzeyli Ekonomik Diyaloğu’nun, Türk lojistik sektörü için yeni imkânlar yaratabileceğini düşünüyor.
“KÜRESEL ANLAYIŞ, BÖLGESEL ANLAYIŞA YOL ALIYOR”
Dinçer Lojistik Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Dinçer, küresel ekonomilerin tarife savaşları, bölgesel çekişmeler ve resesyon kaygılarıyla mücadele ettiği bu dönemde, Türkiye’nin AB ile derinleşen işbirliğinin lojistik sektörü için taşıdığı fırsatlarla ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Trump’ın yeniden ABD Başkanlığına gelmesiyle küresel dengelerin değiştiğini vurgulayan Dinçer, şu ifadeleri kullandı:
“Birçok uzman tarafından ifade edildiği gibi Türkiye’nin önünde büyük bir fırsat var. Küresel anlayışın bölgesel bir anlayışa doğru kaydığı görülüyor. Hangi bölgelerin öne çıkacağını bilmiyoruz, ama bu dönüşüm sırasında dengeler değişecek. Avrupa’nın Türkiye’ye daha fazla yönelmesi, madeni, üretimi ve diğer kaynakları açısından kaçınılmaz bir durum olarak kendini gösteriyor. Biz de Avrupa’ya yatırım yapan bir lojistik firması olarak stratejilerimizi bu durumu göz önünde bulundurarak oluşturuyoruz.”
Dinçer, Türkiye ve AB arasındaki entegrasyonun kaçınılmaz olduğunu savunarak, “AB ile entegrasyon, Gümrük Birliği ya da farklı bir yol ile sağlanmalı. Avrupa’nın bu entegrasyonu gerçekleştirmesi gereği giderek daha acil hale geliyor,” değerlendirmesinde bulundu.
Lojistik sektörünün bu süreçte rekabet avantajı kazanabileceğini dile getiren Dinçer, dijitalleşme ve yeşil dönüşüm konularında ilerleme sağlanmadığı takdirde elde edilecek kazanımların sınırlı olabileceği konusunda uyarıda bulundu.
Bu zorlukların üstesinden gelebilmek için sektörü destekleyici politikaların geliştirilmesi ve kamu-özel sektör işbirliğinin önemine dikkat çeken Dinçer, Türkiye’de özellikle hizmet lojistiği alanında teşviklerin geliştirilmesi gerektiğini ifade etti.
“Türkiye, sektörel stratejiler geliştirebilir”
Dinçer, “Halihazırda birçok uygulama mevcut ama değişen koşullar bunların gözden geçirilmesini gerektiriyor. Lojistik sektörüne yönelik teşviklerin ve finansman mekanizmalarının oluşturulması, sektörü geliştirecek ve rekabet gücünü artıracaktır. Türkiye’nin konumu lojistik alanında büyük potansiyel taşırken, mevcut zorluklar da dikkate alınmalıdır. Teşvikler, firmaların dijital sistemler ve otomasyon teknolojileri kullanarak verimliliklerini artırmalarına yardımcı olacaktır,” şeklinde konuştu.
“DEĞİŞEN DÜNYA YENİ FIRSATLAR SUNUYOR”
Ticaret Bakanlığı’nın Yurt Dışı Lojistik Dağıtım Ağları (YLDA) desteği ve prefinansman uygulamasının olumlu olduğunu ifade eden Dinçer, ancak bu teşviklerin dünya ile kıyaslandığında yetersiz kaldığına dikkat çekti.
Dinçer, “Örneğin Danimarka son yıllarda 16 milyar avroluk şirket satın aldı. Diğer ülkelerin, özellikle Çin, Amerika ve Hindistan’ın yatırımları karşısında geride kalıyoruz,” değerlendirmesinde bulundu.
Her değişimin bir fırsat sunduğunu vurgulayan Dinçer, Türk halkının yetenekli bir millet olduğunu belirtti.
Paradigma değişiminde stratejilerin yenilenmesi gerektiğini söyleyen Dinçer, “Uzun vadeli stratejilerin dünyada geçerliliğini yitirdiği bir dönemdeyiz. Öncelikle odaklanmalı, stratejimizi belirlemeli ve doğru seçimleri yapmalıyız. Değişen dünya karşısında yeni fırsatlar ortaya çıkıyor,” ifadesini kullandı.
Avrupa’nın mevcut durumu ve Türkiye için lojistik alanında oluşturduğu fırsatlar hakkında yorum yapan Dinçer, Türkiye’nin bunu iyi değerlendirmesi gerektiğini vurguladı.
“Bu bir şans; yeni dünya düzeni lojistik sektörü için yeni kapılar açıyor”
Dinçer, “Çin’in çeşitli sektörlerde hızlı atılımlar yaptığı ve devlet ile özel sektörün entegrasyonunun başarılı olduğu gerçeği ortada. Türkiye’nin, Çin’i öncelikli rakip olarak ele alması gerekmekte. Bu durum, pek çok ülke için geçerlidir. Çin’in özellikle Amerika pazarında yaşadığı sorunlar, yeni pazar arayışlarını beraberinde getirecektir. Avrupa ve Amerika’nın stratejileri ise beklenilen etkiyi oluşturamıyor; tarife politikalarının da başarısız olması muhtemel,” dedi.
TÜRKİYE’DE SON İKİ YILDA DÖRT BÜYÜK LOJİSTİK ŞİRKETİ YABANCI YATIRIMCILARA SATILDI
Dinçer, Türkiye’de son iki yıl içinde dört büyük lojistik şirketinin yabancı alıcılara satıldığını hatırlatarak, bu durumun sektörün stratejik önemini ortaya koyduğunu belirtti.
Bu satışların, ilgili firmaların kendi kendini yönetme ve sürdürülebilir karlılık sağlama noktasında yaşadığı zorlukları gösterdiğini vurgulayan Dinçer, sözlerini şu şekilde tamamladı:
“Türkiye’nin lojistik alanında potansiyelinin henüz tam olarak kullanılmadığı, ancak gelecekte bu anlamda daha parlak bir tablo oluşacağı da aşikar. Yabancı şirketlerin bu fırsatları değerlendirmek için yatırım yaptığı gerçeği göz önüne alındığında, ilerleyen dönemlerde bu satışların dikkatlice değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum.”