24 TV’nin dikkatle izlenen programı Arafta Sorular, bu hafta Ürolog Prof. Dr. Zeki Bayraktar’ı konuk etti.
‘EVLİLİKTEN CİDDİ ANLAMDA KAÇINILIYOR VE NEDENİ SERBEST CİNSELLİK’
Belirli bir yaşa gelindiğinde, “evleneyim” düşüncesi ortaya çıkıyor. Ancak erkekler, evlenmek istediklerinde pek çok potansiyel aday kaybı yaşayabiliyor. Evlilikten ciddi bir kaçınma söz konusu ve bunun temel nedeni serbest cinselliktir. Eğitim ve kariyer planlamalarının önemi büyük, ancak tarihte herhangi bir dönemde savaş, açlık, kıtlık ve salgınlar hiçbir zaman eksik olmadı. Evlilik oranları, şu anki düşük seviyeye hiç ulaşmamıştı. Cinsel dürtüleri erkeklere ve kadınlara veren bir yaratıcı olduğu inancındayız. Bu dürtüleri kontrol altına almanın yolu evlilik olarak görülüyordu. Fakat günümüzde dini ve ahlaki kaygıları bulunmayan gençler, cinsel ihtiyaçlarını evlenmeden de karşılayabiliyor. Geç yaşta evlenen erkeklerin üreme kapasitesinin azaldığı, aynı durumun kadınlar için de geçerli olduğu biliniyor. Kadınların ideal doğurganlık yaşı 20-30 arasında iken, 35 yaşında doğurganlık kapasitesinin %50 azaldığı, 38 yaşında %5’lere düştüğü ve 40 yaşına gelindiğinde ise bu oranın %5’in altına düştüğü istatistiklerle ortaya konmaktadır. Biyolojik saat çalışmaya devam ediyor. Gençler, evlilikten kaçınarak geç evleniyor. Evlenenlerin de ilk yıllarında çocuk sahibi olmayı istemediği gözlemleniyor, birçok çift 35’li yaşlarda çocuk düşünmeye başlıyor.
“EŞLE OLAN İLİŞKİYİ BOZUYOR”
Yapılan bilimsel araştırmalar, sosyal medyada beğeni alan kadınların dopamin seviyelerinde patlama yaşandığını ortaya koyuyor. Bu durum, kadınlarda arzulanma isteğini artırıyor. Ancak bu süreç, eşle olan ilişkiyi de olumsuz etkileyebiliyor. Çünkü sosyal medyadan gelen beğeni ve onay o kadar hızlı geliyor ki, gerçek eşten gelen onay bununla karşılaştırılamaz hale geliyor.
Bilimsel çalışmalar, sosyal medyada beğeni alan kadınların dopamin seviyelerinde meydana gelen artışları gösteriyor. Alınan her bir beğeni, eşten gelen onaydan çok daha fazla dopamin patlamasına neden olmaktadır. Bu durum, kadınların arzulanma isteğinin artmasına yol açarken, eşle olan ilişkiyi de zedeleyebiliyor. Özellikle Instagram gibi platformlar bu dinamiği etkiliyor. Erkekler için sosyal medyada idealize edilerek sunulan kadın bedenleri, cinsellik ve ilişkiler, bu krizi tetikliyor. Aynı zamanda kadınların onay ihtiyacı da artmakta. Fonksiyonel MR çalışmaları, bu durumun beyindeki dopamin seviyelerinde yaratılan değişikleri açıkça gösteriyor. Gerçek eşten gelen onay, sanal onaylarla rekabet edemez hale geldiğinde, kadınlar gerçek eşlerine karşı ilgilerini kaybetmeye başlıyor. Sonuç olarak, bu durum boşanmalara neden oluyor. Evlilikteki romantizm unsuru da önem kazanırken, günümüzde bunu sosyal medya üzerinden kurgulamak oldukça yaygın bir hale gelmiştir. Türk erkeklerinde romantizm konusunda önemli eksikliklerin bulunduğu pek çok uzman tarafından ifade edilmektedir.
“ANNELİK VE ARKADAŞLIK AYRIMI”
Anneler, oğullarının arkadaşları olmamalıdır; annelik ile arkadaşlık kavramları birbirinden ayrılmalıdır. Bazı kadınların eşlerinden bekledikleri duygusal ilgiyi alamadıkları için, oğullarını sosyal partner olarak kullandıkları gözlemleniyor.
Oğullarının arkadaşları olmamalı; anneler, annelik görevlerini yerine getirmelidir. Annelik ve arkadaşlık arasında belirgin bir ayrım yapmak önemlidir. Bazı kadınların eşlerinden bekledikleri duygusal ilgiyi alamamaları sonucunda, oğullarını sosyal partnerleri gibi kullanmaları ciddi bir sorun teşkil edebilmektedir. Bu durum, çocuk istismarı olarak nitelendirilebilecek bir boyuta ulaşabilir, fakat anne bunun farkında olmayabilir. Dolayısıyla anneler, erkek çocuklarının annesi olmalı ve onlara akranlarıyla arkadaşlık kurma fırsatı vermelidir. 1-6 yaş arasındaki dönem kritik bir eşik olarak tanımlanıyor. Erken yaşlarda cinsel tacize uğrayan çocuklar, cinsellik ve dişilik kavramları hakkında korkutucu mesajlar alabiliyorlar. Bu durum, kız çocuklarının kadın olmanın tehlikeleri hakkında olumsuz düşünceler beslemelerine neden olabiliyor. Erkek çocuklar da cinsel tacize maruz kaldıklarında, yaşadıklarını taklit etme eğiliminde bulunabiliyorlar. Bu tür durumlar, çocukları cinsiyet karmaşasına sürükleme riski taşır. Ancak bu hatalı ebeveyn davranışlarının her evdeki çocuğun cinsiyet karmaşasına girmesine yol açtığını söylemek yanıltıcıdır; bu tarz davranışlar sadece riski artıran faktörler olarak görülmelidir. Eşcinsellik ve transseksüellik kavramları farklıdır ve bu durumları birbirleriyle ilişkilendirmek de yanıltıcıdır. Bu konudaki hatalı ebeveyn davranışları, çocuğun ruhunda açtığı küçük yaralar, ileride ciddi problemlerle karışımızda çıkabilmektedir. Bu noktada Freud’un Tohum Metaforu’nu hatırlatmak isterim: Bir ağacın tohumuna açılan minik bir yara, zaman içinde büyük bir sorun olarak karşınıza çıkabilir. Bu durum yalnızca eşcinsellik veya transseksüellik alanında değil, heteroseksüellik ve cinsel işlevsellik alanında da görülmektedir.