Cumhurbaşkanı Erdoğan, Al Jazeera için kaleme aldığı “İnsanlığın Vicdanı Gazze’de Sınanıyor” başlıklı makalesinde önemli değerlendirmelerde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, açıklamalarında şu ifadelere yer verdi:
Gazze Şeridi’nde süregelen trajedi, sadece dar bir bölgedeki çatışma olarak değil, insanlığın ortak vicdanını yaralayan derin bir insani felaket olarak algılanmalıdır. İsrail’in uzun süreli bombardımanları, kadınlar, çocuklar ve yaşlılar dahil birçok sivili hedef alarak şehirleri yaşanmaz hale getirmiştir. Evler, hastaneler, okullar ve ibadethanelerin tahrip olması; gıda, su, sağlık ve enerji gibi temel ihtiyaçların karşılanamaz hale gelmesiyle açlık, susuzluk ve salgın hastalık riski ortaya çıkmıştır. Bugüne kadar çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 61 binden fazla Filistinli, bu saldırılarda hayatını kaybetmiştir. Bu durum, yalnızca bir savaşın değil, sistematik bir yok etme politikasının da açık bir göstergesi olarak değerlendirilmektedir.
Dünya genelindeki sessizlik ya da sınırlı tepkiler, acıyı daha da derinleştirmekte ve zulmün devam etmesine sebep olmaktadır. Batı ülkelerinin farklı krizlerde hızlı tepkiler gösterirken Gazze konusunda sergilediği çelişkili tutum, ilkelere dayalı olduğu iddia edilen uluslararası düzenin inandırıcılığını sarsmaktadır. Ukrayna krizine yönelik olan hızlı ve kapsamlı duyarlılığın, Gazze’deki vahşete de gösterilmesi durumunda bugün farklı bir tablo ile karşılaşmamız mümkün olabilirdi. İsrail’in herhangi bir yaptırımla karşılaşmadan hareket edebilmesi, uluslararası hukukun ve insan hakları normlarının erozyona uğramasına yol açmaktadır. Gazze’deki kriz, uluslararası toplumun temel insani değerleri ne denli koruyabileceğinin bir göstergesi niteliğindedir.
Türkiye, başlangıcından itibaren Gazze’deki insanlık dramının sona ermesi için tutarlı, kararlı ve ısrarlı bir duruş sergilemiştir. AFAD, Kızılay ve sivil toplum kuruluşları, sahada aktif olarak çalışmakta; tüm engellere rağmen, bölgedeki kardeş ülkelerin destekleriyle gıda, ilaç ve tıbbi malzeme ulaştırılmaktadır. Gazze’deki yaralılar Türkiye’de tedavi edilmektedir. Yardımlar, yalnızca acil ihtiyaçları karşılamakla kalmayıp, aynı zamanda Gazze halkının yalnız olmadığını da tüm dünyaya gösterir.
Diplomatik alanda Birleşmiş Milletler ve İslam İş Birliği Teşkilatı nezdinde ateşkes çağrılarımız sürmekte; Filistinli gruplar arasında arabuluculuk çabalarımız devam etmektedir. 25 Haziran’da Lahey’de gerçekleştirilen NATO Zirvesi’nde, geçici ateşkesin kalıcı barışa dönüşmesi gerektiğinin altını çizdim ve “Gazze’nin kaybedecek zamanı yok” uyarısında bulundum. İsrail’in uluslararası hukuku hiçe sayan saldırılarını ve kolektif cezalandırma politikalarını soykırım olarak tanımladım. Katar dahil bölge ülkeleriyle insani erişim, ateşkes müzakereleri ve yeniden imar konularında iş birliği içindeyiz. Katar’ın insani yardımların ulaştırılması ve katliamın sonlandırılması konusundaki diplomatik çabalarındaki öncü rolünü de takdir ediyoruz.
Gazze’deki şiddet, sadece Filistin halkını değil, bölge üzerindeki genel istikrarı da tehdit etmektedir. İsrail ile İran arasındaki gerginlik, geniş ölçekli bir çatışma riskini artırmaktadır. Bu durum ise, Doğu Akdeniz’den Basra Körfezi’ne kadar olan coğrafyada güvenlik dengelerini sarsma potansiyeline sahiptir. Krizin büyümesi, yeni göç dalgaları, radikalleşme ve enerji güvenliği açısından ciddi tehditlere yol açmaktadır. Gazze meselesi, yalnızca bir insani kriz değil, aynı zamanda küresel güvenlik ve barış için de stratejik bir konudur.
Çözüm yolları açıktır. Öncelikle derhal ateşkes ilan edilmeli, tüm saldırılar koşulsuz olarak durdurulmalıdır. Gıda, su ve tıbbi yardımların engelsiz ulaştırılacağı insani koridorlar açılmalı; sivillerin korunmasını sağlamak için uluslararası mekanizmalar kurulmalıdır. Türkiye, bu sürecin düzenleyici aktörü olmaya hazırdır. Savaş suçları ve insan hakları ihlalleri, Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Uluslararası Adalet Divanı nezdinde araştırılmalı; failler hukuk önünde hesap vermelidir. İsrail tarafından engellenen UNRWA başta olmak üzere yardım kuruluşlarına sürdürülebilir kaynaklar sağlanmalıdır.
Gazze’nin yeniden inşası yalnızca yıkılan binaların onarımıyla sınırlı kalmamalıdır; eğitim, sağlık, altyapı, ekonomik kalkınma ve siyasi temsil gibi alanları da kapsayan geniş kapsamlı bir sürece dönüşmelidir. Bu süreç, yerel halkın doğrudan katılımıyla ve Birleşmiş Milletler ile bölgesel kuruluşların denetiminde yürütülmelidir. Kalıcı barışın temeli, bağımsız, egemen ve coğrafi bütünlüğü sağlanmış bir Filistin devletinin tanınmasıyla mümkündür. İki devletli çözüm, bölgede barış ve istikrarın anahtarıdır.
Gazze’de yaşananlar, savaşın gerçeği arayanları hedef aldığını bir kez daha gözler önüne sermektedir. Son dönemde birçok gazeteci, sadece görevi icabı çatışma bölgelerinden gerçeği dünyaya aktarma çabası içinde iken hayatını kaybetmiştir. Al Jazeera’nın yaşadığı kayıplar ise basın özgürlüğüne ve bilgiye ulaşma hakkına yapılan en acımasız saldırılardandır. Gerçeği dünyaya duyurmak için mücadele eden cesur bireylerin kaybı, hepimizi derinden etkilemektedir. Onların hatırası, adalet arayışının bir simgesi olarak kalacaktır. Hayatını kaybedenlerin ailelerine, meslektaşlarına ve tüm medya camiasına taziyelerimi iletiyorum.
Filistin ve Gazze meselesi, sınırları aşan bir insani kriz olarak karşımıza çıkmakta ve ortak bir sınav olarak değerlendirilmelidir. Bosna ve Ruanda’daki trajedilere duyarsız kalındığında insanlık onurunun ne gibi ağır bedeller ödediği asla unuttulmamalıdır. Bu nedenle Türkiye’nin Gazze konusundaki kararlı duruşu, hem ahlaki bir yükümlülük hem de stratejik bir zorunluluktur. Katar dahil insani diplomasiye inanan tüm aktörlerle birlikte kalıcı, adil ve onurlu bir barış için çabalarımızı sürdüreceğiz. Barışın, imkânsız değil, gecikmiş bir ihtiyaç olduğuna inanıyoruz. Barışı hayata geçirmek için her türlü çabayı gösterecek ve bunu sürdüreceğiz.
Tarih, kimlerin harekete geçtiğini ve kimlerin Gazze’deki zulme sırt çevirdiğini kayıt altına almaktadır. Gazze’nin kaybedecek zamanı yok, uluslararası toplumun küresel vicdanın sesini duyması ve etkili bir şekilde harekete geçmesi gerekmektedir. İnsanlığın geleceği, bugün atılacak cesur adımlarla şekillenecektir.