Filistin bayrağının renklerini taşıyan karpuz, İsrail’in bayrak yasaklarına karşı on yıllardır direnişin bir sembolü olmuştur ve son zamanlarda yapılan İsrail karşıtı protestolarda büyük ilgi görmektedir. Portakal, zeytin ve patlıcan gibi meyve ve sebzeler, Filistinliler için topraklarına bağlılığı, ulusal kimliklerini ve yaşanan kayıpları temsil etmektedir.
Sanat eserlerinde yer bulan, sosyal medya platformlarında emoji olarak paylaşılan veya elden ele dolaşan bir dilim karpuz, Filistinlilerin süregelen direnişinin sembolü haline gelmiştir. 7 Ekim tarihinden bu yana, İsrail’in Gazze’ye yönelik başlattığı askeri harekât sonrası bu sembol, uluslararası alanda yeniden görünürlük kazanmıştır. Time dergisinde yayımlanan bir haberde, karpuzun sembol olarak kullanılması olayının yeni bir olgu olmadığına dikkat çekilmektedir. Bu durumun kökleri, 1967’deki Altı Gün Savaşı’na, İsrail’in Batı Şeria ve Gazze’yi işgal ederek Doğu Kudüs’ü ilhak etmesine kadar uzanmaktadır. O dönem, İsrail hükümeti, işgal altındaki topraklarda Filistin bayrağının kamusal alanlarda sergilenmesini yasaklamış, bu yasakları aşmak isteyen Filistinliler ise kesildiğinde bayrağın renklerini barındıran karpuzu bir ifade aracı olarak benimsemiştir.
‘KARPUZ BİLE ÇİZSENİZ EL KONULACAK’ Yasak yalnızca bayrağın kendisiyle sınırlı kalmamıştır. Filistinli ressam Süleyman Mansur, 2021 yılında The National gazetesine verdiği röportajda, 1980 yılında Ramallah’taki bir galerideki serginin İsrailli yetkililer tarafından kapatıldığını aktarmıştır. Mansur, yaşananları şu sözlerle dile getirmiştir: “Bize Filistin bayrağını resmetmenin yasak olduğunu söylediler. Ancak sadece bayrak değil, renkler de yasaktı. Bunun üzerine sanatçı İssam Bedir, ‘Kırmızı, yeşil, siyah ve beyazdan bir çiçek yapsam?’ diye sordu. Görevli öfkeyle, ‘O da toplatılır. Hatta karpuz bile resmetseniz, el konulacak’ dedi.” İsrail, Filistin bayrağı üzerindeki yasağı 1993’te, İsrail ile Filistin Kurtuluş Örgütü arasında imzalanan Oslo Anlaşmaları çerçevesinde kaldırmıştır. Anlaşmalar sonrasında The New York Times’da gazeteci John Kifner, karpuzun sembolik rolünü vurgulayan bir yazı kaleme almıştır.
Kifner, “Gazze’de, ellerinde dilimlenmiş karpuz taşıdıkları için bir zamanlar tutuklanan gençler -ki bu, kırmızı, siyah ve yeşil Filistin renklerini sergilemek anlamına geliyordu- artık yasaklı bayrağı sallarken askerler kayıtsızca yürüyüş kortejini izliyor” ifadelerini kullanmıştır. 2007 yılında sanatçı Halid Hourani, Subjective Atlas of Palestine (Öznel Filistin Atlası) adlı kitap için “Karpuzun Hikâyesi” adında bir eser üretmiştir. Bu eser, daha sonra uluslararası arenada tanınan bir imge haline gelmiştir. Karpuz sembolü, 2021’de Doğu Kudüs’teki Şeyh Cerrah Mahallesi’nde yaşayan Filistinli ailelerin evlerinden çıkarılmasına ilişkin mahkeme kararıyla yeniden popülerlik kazanmıştır. 2023 Ocak ayında ise, İsrail’in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı İtamar Ben-Gvir, polise kamusal alandaki Filistin bayraklarını toplama yetkisi vermiştir. Bu gelişmelere karşı, sivil toplum kuruluşu Zazim, Tel Aviv’de 16 taksinin üzerine “Bu bir Filistin bayrağı değil” yazısıyla birlikte büyük karpuz görselleri yerleştirmiştir. Zazim Direktörü Raluca Ganea, “Hükümete mesajımız net: Her saçma yasağı aşmanın bir yolunu bulacağız ve ifade özgürlüğü için mücadeleden asla vazgeçmeyeceğiz” diye konuşmuştur. Daha sonra, Hayfalı Filistinli Emel Saad, el-Cezire televizyonuna verdiği röportajda, “Mesajımız açıktı: Bizi durdurmak istiyorsanız, kendimizi ifade etmenin başka bir yolunu buluruz” ifadelerini kullanmıştır.
DİJİTAL SANSÜRE KARŞI KARPUZ Filistin bayrağını yasaklayan hükümetler, günümüzde bu yasakları sosyal medya platformlarının içerik denetim algoritmalarına devretmiştir. On yıllar boyunca yasaklara karşı direnişin sembolü haline gelen karpuz, şimdi Filistinliler ve destekçileri için dijital sansürü aşmanın bir aracı olarak yeniden önem kazanmaktadır. Washington Post’a demeç veren Avaaz sivil toplum örgütünün kampanya direktörü Fadi Kuran, Batı Şeria ve Gazze nüfusunun yüzde 70’inin 30 yaşın altında olduğunu belirterek, “Sosyal medya ve dijital araçlar onların dünyaya açılan kapısı. Burada yaşananları duyurmak için bu mecraları kullanmak zorundalar. Bu nedenle dijital baskıları aşmak için birçok farklı yöntem geliştirildi” açıklamasını yapmıştır. Mayıs 2021’deki İsrail-Hamas çatışması sırasında Facebook ve Twitter gibi platformlar, milyonlarca Filistin yanlısı paylaşımı “teknik hata” gerekçesiyle kaldırmalarıyla, Filistinli kullanıcıların sansür endişelerini artırmıştır. Hayfa merkezli 7amleh (Arap Sosyal Medya Geliştirme Merkezi) savunuculuk yöneticisi Mona Şitaye, İsrail makamlarının ve sosyal medya şirketlerinin Filistinlileri “çevrimiçi olarak susturmaya çalıştığını” ifade etmektedir. Şitaye, “Kendi anlatımızı ve hikâyelerimizi, İsrail’in ihlallerini paylaşmamızı engelliyorlar” bilgisini vermektedir. Bu duruma karşı Filistinli kullanıcılar, algoritmaları aşmak için yaratıcı yöntemler geliştirmiştir. Bunlar arasında kelimelerin harflerini değiştirme (örneğin, ‘şehit’ kelimesini farklı yazmak), İngilizce paylaşımlarda “Palestine” yerine “P@lestine” gibi semboller kullanma veya siyasi içerikleri kişisel fotoğrafların altına gizleme gibi taktikler yer almaktadır. Fadi Kuran’a göre bu dijital aktivizm, Filistin siyasetinde yeni bir dinamizm de meydana getirmiştir: “Artık kamuoyundaki tartışmaların tonunu, karizmatik ve iyi niyetli aktivistler ile siyasi nüfuza sahip kişiler belirliyor. Bu durum, Filistin’deki siyasi elitleri ve partilerin liderlerini endişelendiriyor. Zira, şimdi medyayı ya da sokaklardaki silahları kontrol edenler değil, internete girip cesaretle konuşan herkes kamuoyu üzerinde etki sahibi olabiliyor.”
NEKBE’NİN SEMBOLÜ: HÜZÜNLÜ PORTALLARIN ÜLKESİ
Filistinliler için anlam taşıyan tek ürün karpuz değildir. Portakal, zeytin ve patlıcan da Filistin kültüründe, kimliğinde ve direnişinde önemli bir yere sahiptir. Yafa (günümüzdeki Tel Aviv) portakalı, tatlılığı ve kalın kabuğu ile uzun mesafelere ulaşımda uygun olduğu için uluslararası bir üne sahip olmuştur. 1948’de meydana gelen ve 750 binden fazla Filistinlinin topraklarından sürüldüğü Nekbe (Büyük Felaket) öncesinde, Yafa portakalları Filistinli çiftçiler için hayatî bir ihracat kalemiydi. Bu sebeple portakal, edebiyat ve sanatta ulusal kimliğin ve kaybedilen vatanın bir sembolü hâline gelmiştir. Filistinli yazar ve gazeteci Gassan Kanafani, 1958 yılında kaleme aldığı Hüzünlü Portakalların Ülkesi adlı kısa öyküsünde portakalı Nekbe’nin bir metaforu olarak kullanmaktadır. Öyküde, ailesiyle birlikte kaçmak zorunda kalan bir çocuğun bakış açısından geride bırakılan portakal ağaçlarının üzüntüsü anlatılmaktadır. Bu ağaçlar, Filistinlilerin topraklarıyla olan derin bağını temsil etmektedir.
TOPRAĞA KÖK SALAN DİRENİŞ Filistin coğrafyasının ayrılmaz bir unsuru olan zeytin ağaçları, direnişin ve topraklarına bağlılığın en köklü sembollerinden biri olarak kabul edilir. Yüzyıllarca yaşayabilen bu ağaçlar, geçmişten günümüze aktarılmakta olan bir mirası ve Filistinlilerin topraklarındaki varlığının sürekliliğini simgeler. Aral Vadisi’nden 23 yaşındaki Nur el-Huda Akil, el-Cezire’ye yaptığı açıklamada, “Zeytin ağaçları yüzlerce yıl yaşayabilir. Eğer evimin önündeki ağaç 100 yaşındaysa, o toprakla otomatik bir bağım var” sözleriyle durumu özetlemektedir. Zeytin hasadı, birçok Filistinli aile için sadece bir gelir kaynağı değil, aynı zamanda kültürel bir ritüeldir. Ancak son dönemlerde Batı Şeria’daki zeytinlikler, İsrailli yerleşimcilerin saldırılarına maruz kalmaktadır. Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre, 2023 yılının ilk beş ayında Filistinlilere ait 5 binin üstünde zeytin ağacı tahrip edilmiştir. Bu tür saldırılar, Filistinlilerin geçim kaynaklarını ve toprakla olan sembolik bağlarını hedef almaktadır. Filistinli edebiyat kuramcısı ve entelektüel Edward Said için patlıcan, sürgün hayatında anavatanla ilişkisini sürdürebilmenin bir yolu olmuştur. Said, Filistin kimliği üzerine yazdığı After the Last Sky (Son Göğün Ardında) adlı eserinde, UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan Battir köyünün meşhur patlıcanlarına özel bir vurgu yapmaktadır. Filistin Kurtuluş Örgütü üyesi olduğu için İsrail tarafından ülkesine girişi yasaklanan Said için Battir patlıcanı, fiziksel olarak ulaşamadığı anavatanın tadı ve hatırasıydı. Said, ailesinin bu patlıcanlara olan bağlılıklarını, “Yıllardır hiçbirimiz Battir patlıcanı yememiş olsak bile, iyi patlıcanların ölçüsü hep şu oldu: ‘Neredeyse Battir patlıcanı kadar iyiler’” ifadeleriyle açıklamaktadır.