1963 yılında İzlanda açıklarında meydana gelen volkanik patlama sonucu oluşan Surtsey Adası, bilim insanlarına insan müdahalesi olmadan yaşamın nasıl kök salıp geliştiğini gözlemleme fırsatı sunuyor. Araştırmalara göre, adadaki ekosistem, martılar ve foklar gibi beklenmedik aktörler aracılığıyla şekilleniyor.
Kuzey Atlas Okyanusu’nda yeni oluşan Surtsey Adası, yaşamın doğal yollarla nasıl biçimlendiğini incelemek için eşsiz bir alan sağlıyor. Volkanik kökenli bu ada, ekosistemlerin oluşumu ve evrimi üzerine yapılacak araştırmalar için değerli bir doğal laboratuvar niteliğinde.
The Guardian’a konuşan uzmanlar, adanın yıllar içindeki evrim sürecinin, tahrip olmuş çevrelerin onarımı konusunda önemli dersler sunduğunu vurguluyor.
SURTSEY NASIL DOĞDU?
Surtsey Adası, Kasım 1963 tarihinde İzlanda’nın güney açıklarındaki deniz altı volkanının patlamasıyla hayat buldu. Bu patlamayı ilk olarak, Ísleifur II isimli balıkçı teknesinin mürettebatı fark etti.
Sabah saatlerinde görülen büyük duman sütununu önce yanan bir gemi olarak düşünen balıkçılar, gün ağardığında denizden yükselen kül bulutlarını görünce bir volkanik patlama yaşandığının farkına vardı. Patlamanın ardından günler geçtikçe su yüzeyinde yükselmeler meydana geldi. Ertesi sabah, bu yükseklik 10 metreye ulaşırken, bir gün sonra 40 metreye kadar çıktı.
İki ay içinde yeni kara parçası bir kilometreden fazla bir alana yayıldı ve en yüksek noktasında 174 metreye ulaştı. Adanın ismi ise İskandinav mitolojisindeki ateş devi Surtr’dan esinlenerek verildi. Volkanik aktivite, yaklaşık iki yıl içinde durdu.
KORUMA ALTINA ALINDI
İzlanda Doğa Bilimleri Enstitüsü’nden coğrafyacı Olga Kolbrún Vilmundardóttir, The Guardian’a verdiği mülakatta, bu tür olayların son derece nadir yaşandığını ifade etti. Vilmundardóttir, “Bu bölgede böyle olaylar 3 ila 5 bin yılda bir görülür” şeklinde açıklamada bulundu ve yeni oluşan adaların genellikle kısa süre içerisinde deniz tarafından aşındığını belirtti.
Adanın bilimsel değerini fark eden İzlanda hükümeti, 1965 yılında Surtsey’i koruma altına aldı. O tarihten itibaren adaya yalnızca bilim insanları ve sınırlı sayıda gazetecinin sıkı gözetim altında girişine izin verilmektedir.
MARTILARIN GELİŞİ EKOSİSTEMİ DÖNÜŞTÜRDÜ
Araştırmacılar başlangıçta, adada önce alg ve yosunların gelişerek toprağı oluşturmasını bekliyordu. Ancak bu aşama atlandı ve bazı bitkilerin doğrudan volkanik kayalarda tutunmayı başardığı görüldü.
Doğa Bilimleri Enstitüsü botanik bölümü direktörü Pawel Wasowicz, 1980’lerin başında sırtlı martıların adada yuva yapmaya başlaması ile önemli bir ekolojik değişim yaşandığını aktardı. Martıların dışkılarıyla taşıdığı tohumlar ve besinler, bitki örtüsünü hızla zenginleştirdi.
Wasowicz, “Bu durum oldukça ilginç. Darwin döneminden bu yana biyologlar, kuşların yalnızca etli meyve taşıyan bitki tohumlarını yayabileceğini düşünüyordu. Ancak Surtsey’deki bitkilerin hiçbiri etli meyve taşımıyor. Adadaki tohumların neredeyse tamamı martıların dışkısı ile taşındı” dedi.
Son yıllarda gri foklar, Surtsey’in biyolojik çeşitliliğine önemli katkılar sağladı. Katil balinalardan korunmak için bu bölgeyi güvenli bir yuva olarak kullanan fokların dışkılarındaki azot zengini besinler, adanın gelişmekte olan ekosistemini daha da zenginleştirdi.
Bilim insanları, Surtsey’in doğanın bozulmadan sonraki toparlanma sürecinin tek bir öngörülebilir yoldan gitmediğini, birçok beklenmedik doğal etkenin bu süreçte belirleyici olduğunu gösterdiğini belirtiyor. Ancak okyanus dalgalarının gri fokların üreme alanını aşındırmaya başlaması ve bu alanın yüzyıl sonuna kadar tamamen kaybolabileceği konusunda da uyarıda bulunuyorlar.
Yine de Surtsey’in mirasının kalıcı olacağı belirtiliyor. Ada, savaş, kirlilik veya sanayi nedeniyle tahrip olmuş bölgelerin onarımı için değerli bir örnek teşkil ediyor.
Wasowicz, “Doğaya yeterli alan tanındığında geri dönme yollarını her zaman bulur; çoğu zaman beklediğimizden daha hızlı ve yaratıcı biçimde” ifadesini kullandı.
Vilmundardóttir ise Surtsey’in koruma altına alınmasını, “İzlanda’nın insanlığa armağanı” olarak değerlendirdi ve “Ana karada insan etkisi her yerde. Ama Surtsey’deyken gerçekten doğanın içindeyim. Duyduğunuz tek şey kuş sesleri.” diye ekledi.